JAPONYA: Osaka, Kyoto, Tokyo

Uzun Yıllardır Gitmeyi Çok Arzu Ettiğimiz Japonya’daydık!

NEDEN JAPONYA?

Dünyanın teknoloji üreticisi olduklarından, binlerce yıllık tarihinden, Samurayların cesaretlerinden onurlu duruşlarından, Geyşa’ların edeplerinden ve gizemlerinden ötürü desem yeterli olur herhalde:)

Bu küçük onurlu, maharetli, çalışkan ve disiplinli insanların ülkesini hep merak ettik!

Birkaç yıl önce bir kez daha heveslendik, ardından vazgeçtik o tarihte daha ekonomik olduğu gerekçesiyle rotamızı Bali’ye çevirmiştik.

Ve Bali tatilinden sonra aradan bir kaç yıl daha geçti, bu günlere geldik, gideceksek artık gidelim, hayat geçiyor dedik ve Japonya hayalimizi sonunda gerçekleştirdik.

Çok uzun yıllardır ticaret ile işletmecilik ile uğraştığımdan, hep birkaç günlük tatil programları yapmak zorunda kaldık, bize uzak olan iki ülkeye ve dört şehre gideceğimiz için 13 günlük bir program ile yola koyulduk.

JAPONYA İÇİN NASIL BİR PROGRAM YAPMALI?

Kore bloğumda yazdığım gibi, aslında bu seyahatimizde sadece Japonya’nın Kyoto ve Tokyo şehirlerine gitmeyi planlıyorduk, fakat Güney Kore’den Japonya’ya 50-60 USD karşılığı bir bedele uçak bileti bulunabildiğini öğrenince madem buralara kadar gidiyoruz öyleyse Güney Kore’yi de görelim diyerek iki günlüğüne Seul’e uğradık, bir ülke bir başkent daha görerek Güney Kore’nin başkenti Seul’un ardından rotamızı Japonya’ya çevirdik.

(Tokyo Tren İstasyonu, yaya yolunun kaldırımların temizliğine dikkat edin lütfen!)

JAPONYA İÇİN UYGUN FİYATLI UÇAK BİLETİ NASIL BULUNUR?

Bu seyahatimizde kendim ve eşim için uçak biletini, mil ve puan avantajı ile aldım. Fakat bilgi olması nedeniyle kardeşim ve ailesinin uçak biletlerine ne kadar ödeme yaptıklarını aktarayım. THY Ankara-İstanbul-Seul gidiş, Tokyo-İstanbul-Ankara dönüş şeklindeki bilete uçuş tarihinden yaklaşık 6 ay önce kardeşim ve ailesi kişi başına 1100 USD ödedi.

Japonya için Emirates, Katar Airways ve Air China zaman zaman çok uygun fiyatlı uçak biletlerini satışa sunuyor, bu tip bir biletin olumsuz yanı ise aktarma sürelerinin uzunluğu!

İstanbul-Seul uçuşu gidişte on saate yakın sürüyor, dönüş ise Tokyo’dan yaklaşık 14 saat, küçük bir koltuk aralığında 14 saatlik uçak yolculuğu çok zor geçer diye düşünmeyin, rahat kıyafetler ve ayakkabılar giyerek birkaç filim seyrederek bir şeyler yiyerek bu 14 saat bir şekilde geçiyor.

SEUL – OSAKA UÇUŞU

Bu iki ülke iki şehir arasında ucuz uçak bileti bulunabildiği için ziyaret ettiğimiz ve memnun ayrıldığımız Seul’den Peach (Şeftali) hava yollarından 70 USD bedelle bir uçak bileti aldık. (Normalde bu bilet 60 dolar civarındaydı, fakat biz uçak altı valiz hakkı ve kabin bagajı hakkı da satın aldığımız için biletin bedeli 70 dolar oldu!) Güney Kore Japonya arasındaki bilet fiyatı çok uygun, ülke değiştirdiğinizi uçuş süresinin iki saat olduğunu göz önüne aldığınızda Japonya seyahatinizde Güney Kore’yi  gitmemek -görmemek sanki çok akıllıca durmuyor.

JAPONYA’DAKİ İLK DURAĞIMIZ OSAKA

Osaka Japonya seyahatimizde görmeyi çok arzu ettiğimiz bir şehir değildi, fakat görmeyi çok arzu ettiğimiz Kyoto’ya tren ile bir saat uzaklıktaydı ve Kyoto’da uluslararası bir havalimanı da bulunmuyordu dersem, Osaka’ya neden gittiğimizi anlatmış olurum.

OSAKA HAVALİMANI

Seul’deki son akşamımızda “yarın gideceğimiz Osaka’da hava nasıl acaba” diye telefonumuza baktığımızda, yoğun yağışlı fırtınalı bir hava durumu ile karşılaştık ve biraz moralimiz bozuldu.

Osaka’ya bizi götüren uçak ana terminal binası yerine daha küçük ve gösterişsiz bir terminal binasının önüne park etti, uçağa dayanan merdivene adımımızı attığımızda Japonya’da yağmurun fırtınanın ne olduğunu hemen idrak ettik! (Low Cost, yani ucuz uçak bileti satan bir firma ile seyahat ettiğimizden ötürü uçağımızın ana terminal binasına yanaşmadığı bilgisini aktarayım. Kansai Havalimanı Terminal 2’deydik.)

Uçaktan inerken bir şey daha idrak ettik, Japon disiplini ve inceliğini, uçağın merdivenlerinin yanı başına yüzlerce şemsiye bırakılmıştı, aprondaki bir iki dakikalık yürüyüşümüz esnasında ıslanmayalım diye, düzenli bir şekilde uçağın merdivenlerinden inen yolcular, şemsiyelerden bir tanesini korunmak için plastik varilin içerisinden alıp açıp altına saklanıyorlar, ardından terminal binasına girerken de yine bir varilin içerisine bırakıyorlardı, bizde aynısını yaptık 😊

Son olarak;  Osaka Havalimanından şehir merkezine gittiğimiz trene bindiğimizde karşımızda beliren havalimanının bir ada üzerine inşa edildiğini fark ettik. (Kansai Havalimanı deniz doldurularak inşa edilmiş bir havalimanı.)

JAPONYA’YA VİZE YOK AMA GİDERKEN OLUŞTURULAN BİR KAREKOD GEREKLİ;

Japon Visit olarak adlandırılan bu kare kodu oluşturmadan Japonya’ya gitmemenizi tavsiye ediyorum. Uçağımız hangar görünümlü bir terminal binasına yaklaştıysa da daha terminal binasına girişte, insanları kuyruğa sokmak için bile görevli bulunduğunu görünce şaşırmadık desem yalan olur.

Niye şaşırıyoruz ki artık Japonya’dayız!

Oluşturduğumuz kare kod daha ilk dakikadan işimize yaradı, önce kare kodumuzu ardından da pasaportumuzu okuttuğumuz cihaz ardından fotoğrafımızı da çekti ve kontrolde ikinci aşamaya geçtik, bir K9 köpeği el bagajlarını tek tek kontrol etti, ikinci bir noktada ikinci bir cihaz bir kez daha fotoğrafımızı çekti ve son olarak Japon Pasaport görevlisinin (yoksa Polis mi demeli?) önüne varabildik!

Pasaport kontrolünün ardından uçak altına verdiğimiz valizlerimizi alarak çıkışa vardığımızda şehir merkezine metro veya tren ile transfer yapabilmek için Terminal 1’e gitmemiz gerektiğini fark ettik. (Terminal 1 ile Terminal 2 arasında ücretsiz ring araçları bulunuyor ve her birkaç dakikada bir hareket ediyorlar).

OSAKA KANSAİ HAVALİMANI ŞEHİR MERKEZİ TRANSFERİ;

Japonya’da neredeyse bütün şehirlerde, metro ve otobüslerde geçerli olan, hatta içerisine yüklediğiniz para ile alışveriş yeme içme ihtiyaçlarınızı da karşılayabileceğiniz bir kart bulunuyor (ICOCA). Daha Japonya’ya hemen havalimanında bu karttan mutlaka bir tane edinin, ulaşım ve toplu taşıma hizmeti sağlayan bu kart aynı zamanda bir sanal kredi kartı aslında!

İlk iş olarak ICOCA Karttan bir tane edindik ve içerisine Yen yükledik, çocuklar için pasaport ibraz edilerek (insanların görev yaptığı bankolardan) kart almanızı tavsiye ediyorum (Öğrenci bileti gibi düşünün indirimli!).

OSAKA’DA KONAKLAMA

Japonya’da bir turistin canını en çok sıkacak konu otel fiyatlarıdır herhalde, Osaka’da da otel fiyatlarının yüksek olduğunu görünce, yine Airbnb üzerinden bir ev kiralayalım dedik.

Bu seyahatimizde toplam altı kişiydik ve en az üç odalı bir eve ihtiyacımız vardı.  İşin kötü tarafı Japonya’da üç odalı büyük bir ev bulmak çok zordu, bulduk ama imkanları kısıtlı, basık, küçük bir ev ile karşılaştık.

(Konakladığımız evin balkonundan Osaka’nın Nipponbashi-Naniwa bölgesi)

 

Bu duruma canımızı sıkmadık, iki gün yatıp kalkacağız ardından Kyoto’ya otele geçeceğiz diye kendimizi rahatlattık.😊

Airbnb üzerinden eve giriş bilgilerimizi gönderen Japon ev sahibimize havalimanından en pratik ve ekonomik şekilde nasıl gelebiliriz diye mesaj atmıştım.

Aktarma yapmadan Nansai treninine binin ve Namba istasyonunda inin size gönderdiğim linki tıklayarak Google haritalar yardımıyla birkaç dakika içerisinde eve varacaksınız cevabını göndermiş. (Daha ne yapsın!)

Evet ev 700 metre uzağımızdaydı birkaç dakikalık mesafedeydi, ama Namba tren istasyonundan dışarıya çıktığımızda inanılmaz bir yağmur ile karşılaştık, neredeyse her işletmenin önüne konulmuş ve fiyatı sadece 1,5 dolar olan şemsiyelerden hemen birer tane satın aldık.

Eve vardığımızda yağmur devam ediyordu, ıslanmıştık ve tadımız kaçmıştı. (İnsan çok zayıf bir canlı!)

Osaka’daki ilk günümüzde konaklayacağımız evin yakınında yer alan bölgeyi gezip bir şeyler atıştırarak günü sonlandırmaya karar verdiğimizde, konaklayacağımız evin Osaka’nın turistik merkezine sokak lezzetlerine çok yakın olduğunu fark ettik.

OSAKA’DA İKİNCİ VE SON GÜNÜMÜZ:

Bir gün içerisinde yapmayı düşündüklerimiz şunlardı; Osaka Kalesi, Kuromon Ichıba Pazarı, Shınsekaı Bölgesi, Dotonbori, Glico Man.

Planladıklarımızın tamamını gerçekleştirdik.

OSAKA’YA NEDEN GİDİLİR?

Osaka Japonya’nın 7.büyük şehri, ikinci dünya savaşını iliklerine kadar hissetmiş ve günümüzde ülkenin Gastronomi başkenti ünvanını almış.

Konakladığımız daireden çıktıktan sonra birkaç dakikalık bir yürüyüşün ardından Kuromon Ichıba Pazarı’na vardık.

KUROMON ICHIBA PAZARI:

Osaka denilince aklınıza ilk gelen şey yemek olsun.

Japonya’nın gastronomi ve eğlence şehri olarak bilinen Osaka, Japonya’dan daha çok Amerika’ya benziyor(muş), hareketliliği, canlılığı, eğlencesi ve gürültüsü nedeniyle herhalde!

Madem yemek şehrindeyiz öyleyse kahvaltıyı dışarıda yapalım diyerek kendimizi erkenden sokağa attık. (birkaç dakika sonra çok da iyi yapmadığımızı anladık).

Japonlar sabah kahvaltısında daha çok deniz ürünleri tüketiyorlar, metrelerce uzunluktaki Pazar yerine girdiğimizde sabahın o saatinde deniz canlıları ve kabukluların yanı sıra, diğer hayvansal ürünlerin pişmesi ile ortaya çıkan koku, bizim gibi kahvaltıda peynir, yumurta, reçele alışkın insanlar için çokta uygun değildi.

Tabii bunlar biraz şaka, ama abartı değil, Japonya’daki kahvaltı kültürü bizden çok farklı, gittiğinizde göreceksiniz.

Kendimiz için en uygun olan şeyin omlet olduğunu fark ettik, otomattan birer içecek aldık ve kahvaltıyı geçiştirdik.

Ardından metro kullanarak Osaka Kalesine geçtik.

OSAKA KALESİ:

1586 yılında Toyotomi Hideyoshi tarafından inşa edilen, hiç durmaksızın yüz bin işçinin çalışması ile inşa edilen ve Japonya’nın yüzlerce yıl boyunca en büyük kalesi ünvanına sahip.

Kalenin diğer ismi “Kinjo” Japonca kelime anlamı olarak Altın Kale manasına geliyor, bu ismi almasının sebebi ise akşam güneş batarken kalenin altın gibi parlaması. (Biz bu parıltıya şahit olamadık, akşam üzeri orada değildik)

Osaka Kalesi içerisindeki alışveriş (burada hediyelik eşyalar bulabilirsiniz) dükkanları, yeme-içme işletmeleri, yerel sanatçıların yaptığı gösteriler ve gösterişli bahçesi ile Osaka’da turistlerin mutlaka gittikleri bir yapı.

Kalenin etrafında büyük bir savunma hendeği bulunuyor, içerisi su dolu ve kendi kültürlerini yansıtan küçük kayıklar ile bu hendek içerisinde tekne turu yapılıyor.

İlk köprüyü geçip kalenin kapısından girdiğinizde sol tarafta bir çeşme ile karşılayacaksınız, Japonya’da tapınaklara ve tarihi mekanlara girdiğinizde karşılaştığınız bu çeşmeler, insanların akan suyu eline, yüzüne sürmesi ve arınması için inşa edilmişler.

Osaka Kalesi’nin ardından kalenin yanı başında yer alan açık yeme-içme alanına geçtik, bir gün önceki fırtınadan-yağmurdan eser yoktu, güneşli havanın tadını çıkardık, bir şeyler içtik soluklandık ardından da Katsuo-jı Tapınağı’na geçtik.

KATSUO-JI TAPINAĞI:

Güney Kore’de gördüğümüz tapınakların bir benzeri ile karşılaştık, sadece peyzaj ve bahçe düzenlemesi daha iyi idi. Sırada Umeda bölgesi vardı, metro kullanarak Umeda istasyonuna geçtik.

UMEDA:

Şehrin en göz alıcı bölgesi, 1920’lerden başlayarak büyük bir değişim-dönüşüm geçirmiş, yüksek gökdelenler, çevre düzenlemesi, lüks yeme-içme işletmeleri ile Osaka’da keyifli vakit geçirilebilecek en güzel bölge olduğunu düşünüyorum.

Bu bölgeye vardığımızda, kiraladığımız evin olduğu Namba bölgesinin Umeda’ya göre ne kadar sönük olduğunu fark ettik.

Bölgedeki büyük değişim ve yenilenme projesinin sonuna gelindiğini bilgilendirme boardlarından öğrendik, ardından Umeda Sky Building adlı değişik bir mimariye sahip gökdelenin teras katına çıktık.

UMEDA SKY BUİLDİNG:

Adından da anlaşılacağı gibi Umeda bölgesinde yer alıyor, ilginç mimariye sahip bu binanın terasına çıkmak için 15-20 dakika sıra bekledik. Yukarıya çıktığınızda (asansör cam olduğu için şehri seyrederek çıkıyorsunuz) kafeterya ve hediyelik ürünler satılan mağazaların olduğu bir alan ile karşılaşıyorsunuz, ardından (açık terastan) Osaka’yı inşa edildiği tarihte Osaka’nın en yüksek binası olan terastan seyredebiliyorsunuz. Çıkış Ücretli 1100 Japon Yen.

Bu binanın terasına çıktığımızda iyi bir şey yaptığımızı zannettik, fakat Tokyo’da bulunan Skytree’ye çıktığımızda bu binanın terasının çok sönük olduğunu düşündük. Takdir sizin, Sky Building Osaka’yı nehri şehrin uzak bölgelerini hatta havalimanına inen kalkan uçakları seyredebileceğiniz bir yükseklikte bulunuyor.

Sky Building’e çıktık, kız kardeşim ve eşi vallahi biz çıkmayacağız dediler, bizim çıkış ücreti olarak verdiğimiz paraya aşağıda şık bir kafeteryada birer kadeh bir şeyler içtiler, tercihten kastım bu!

Sky Building’in ardından Umeda bölgesini gezdik, şık mağazaların olduğu AVM’lerden bir tanesinin içine girdik etraftaki yüksek-gösterişli binalardan gözümüzü alamadık, hayran hayran dolaştık, ardından Osaka’da tek bir günümüz olduğunu ve daha görecek çok bölge bulunduğunu fark ederek, Metro ile Dotonbori’ye geçtik.

DOTONBORİ:

Bugüne kadar böylesine bir kalabalığa dünyanın başka hiçbir yerinde rastlamadım.

Bu bölgeyi dolaşırken Avrupa’da sokaklara taşan masalarına kurulup sohbet ettiğimiz kafeteryalara Osaka’da rastlamanın imkansız olduğunu fark ettik, daha çok hediyelik, kıyafet ve ayakkabı satan mağazaların, yerel lezzetlerin sunulduğu restaurantların bulunduğu Dotonbori Osaka’da mutlaka gideceğiniz bir bölge, biz de gittik dolaştık gördük.

GLİCO MAN:

Osaka’ya giden herkesin önünde mutlaka bir fotoğraf çektirdiği reklam tabelası.

Asya’nın en popüler şekerleme şirketlerinden birinin üreticisi olan Glico’nun reklam panosu neden bu kadar meşhur anlamakta güçlük çektik.

Fakat biz de bu geleneğe uyduk, nehir kenarında Dotonbori bölgesinde yer alıyor, tahmin ediyorum yapıldığı tarihte 1935’te dünyanın en büyük reklam panolarından birisi olduğu için ünlenmiş(tir) diye düşünüyorum.

Glico Man önünde resim çektirip, merdivenlerden aşağıya indiğinizde yüksek bir binanın cephesine kurulu olan ilginç bir dönme dolap ile karşılaşacaksınız, Osaka’daki ilgi çekici yapılardan birisi olduğunu kanaatindeyim.

Dotonbori bölgesinde tekne turları da yapılıyor, nehirde turistik tur düzenleyen bu tekneler bu dönme dolabın olduğu binanın önünden hareket ediyorlar, yüzlerce insanın bindiği bu tekneler ile Osaka’yı dolaşmak keyifli olabilir, biz vaktimiz olmadığı için bu etkinliğe zaman ayıramadık. (Bilet fiyatı 3 USD)

Osaka için şunu söyleyebilirim, daha önce böyle bir kalabalık hiçbir yerde görmedim.

Fırtınayla yağmurla geldiğimiz şehirde Allahtan ertesi gün güneşli güzel bir gün ile karşılaştık, bir tam günde ne kadar ne yapılabilirse yaptık, yirmi binden fazla adım attık.

Japonya’nın gastronomi şehri denilince heveslendik, fakat buradaki lezzetlerin bir kısmının bize (en azından bana) çok uygun olmadığını söyleyebilirim. (bu sözümden hevesiniz kırılmasın binlerce işletmede değişik-değişik lezzetler sunuyorlar).

Eğer Japonya’ya uçakla geliyorsanız ve Kyoto ile Tokyo’yu gezecekseniz, Kyoto’da havalimanı bulunmadığı için mutlaka uğramak zorunda olduğunuz Osaka neden geldik kardeşim diye hayıflanılacak bir şehir değil, ama yürümekte zorlanacağınız sokaklara hazır olun. Osaka’nın en güzel yerinin Osaka Kalesi olduğunu düşünüyorum.

KYOTO

Ankara’da yaşadığımız sitede bir minibüs satın alarak içerisini kendi emekleri ve yetenekleri ile karavan olarak düzenleyen Eskişehir’li yaşça bizden büyük bir karı-koca komşumuz var. Birkaç yıl önce sitenin sosyal alanında sohbet ederken, Japonya’ya gitme arzumuzdan bahsetmiştim. Bir kız çocukları olduğunu ve Japonya’da yaşadığını o zaman öğrendim, o gün bana şöyle söylemişti.

Eğer Japonya’ya gidecekseniz Kyoto Kyoto Kyoto!

Bu seyahatin kadrosu uyumlu birliktelik için en küçüğünden en büyüğüne herkese teşekkürler (en küçük sevgili yeğenim Aren en büyük ise benim:) )

 

Osaka’dan bindiğimiz tren ile (bu tren bizim bildiğimiz banliyö trenlerine benziyor ama onlardan konforlu!) 45-50 dakikalık bir yolculuğun ardından Kyoto’da vardık. Osaka-Kyoto arası tren bileti 4-5 USD civarında.

Kyoto tren istasyonu birçok havalimanından daha havalı gösterişli ve ziyaret eden yolcular için de konforlu bir terminal binasına sahip.

Kyoto Japonya’da turizmi ayakta tutan şehir olarak biliniyor.

KYOTO’YA NASIL GİDİLİR?

Kyoto’da bir havalimanı bulunmuyor, bu sebeple ya Tokyo’dan ya da Osaka’dan tren ile ulaşım imkanı mevcut, otobüs seçeneği de düşünülebilir fakat tren hem konforlu hem de daha hızlı ve pratik bir seyahat imkanı sağlıyor.

(Tokyo Kyoto arası tren bileti fiyatı; Shinkansen hızlı trenleriyle iki saat on beş dakikalık bir yolculuk, ücret 90 USD civarında, iki şehir arasındaki mesafe 530 km).

 

KYOTO’DA KAÇ GÜNLÜK BİR PROGRAM YAPMALI?

Kyoto için biz iki günlük bir program yaptık makul ve uygun olanın en az üç gün olduğunu düşünüyorum, Japonya’nın en göz alıcı şehrine (bari) tam iki gün ayırabilelim diye, sabah erkenden kahvaltı bile yapmadan Osaka’da konakladığımız evden ayrıldık ve Kyoto’da konaklayacağımız otele vardık.

KYOTO’DA KONAKLAMA?

Hem Seul hem de Osaka’da Airbnb üzerinden hesaplı mütevazi evlerde konakladığımız için tatilin son iki ayağı olan Kyoto ve Tokyo’da otelde kalalım fikrinde uzlaşmıştık (beraber seyahat edeceğimiz dostlarımızla) zaten Japonya’da 6 kişi için minimum 3 odalı merkezde yer alan bir ev bulmak oldukça zor.

Kyoto’da booking.com üzerinden rezervasyon yaptığımız Shizutetsu Hotel Prezio Kyoto Shijo adlı otelde konakladık. Çalışanları saygılı temizliğin üst seviyede olduğu fiyat-kalite dengesinden fazlasıyla memnun kaldığımız bir otel oldu, konumu da oldukça iyiydi, Kyoto tatilinizde bu oteli kesinlikle tavsiye ediyorum.

KYOTO’DA ŞEHİR İÇİ ULAŞIM:

Kyoto’da metro çok yaygın değil, fakat neredeyse her sokaktan geçen otobüsler bulunuyor, Osaka’da aldığımız ICOCA kart buradaki metro ve otobüslerde de geçerliydi, otobüslere arka kapıdan biniliyor ön kapıdan iniliyor, ödeme inerken otobüsün ön kapısından yapılıyor, otobüslerde aynı zamanda nakit para da kabul ediliyor.

KYOTO’DA NE YAPILIR ?

Kyoto tam bin yıl boyunca Japon İmparatorluğunun başkenti olmuş bir şehir, 1.7 milyon nüfusa sahip, şehir merkezi üç tane bin metrenin üzerinde yüksekliğe sahip dağın ortasındaki ovaya kurulu (Higashiyama, Kitayama ve Nishiyama dağları), şehrin içerisinden büyük bir nehir ve kolları (ırmakları) akıyor, binlerce yıldır ayakta duran tapınakları, tertemiz su kaynakları ve harika bir bitki örtüsüne sahip, şehir merkezindeki mağazaları restaurantları yerel lezzetler sunan işletmeleri ile Kyoto’da yapılacak o kadar çok şey var ki!

PEKİ BİZ İKİ GÜNDE NELER YAPTIK:

Kyoto tren istasyonunun önünden bindiğimiz otobüs ile birkaç dakikalık bir yolculuğun ardından otele vardık.

Minik bir Not: Japonya’da otellerde Check-in için verilen saat genellikle 15.00 bu saatten önce odaya girme şansınız pek yok, biz Kyoto’ya gitmeden iki gün önce otele bir mesaj atarak, erken saatte şehre varacağımızı, otele emanete valizlerimizi bırakıp bırakamayacağımızı sorduk, gelen cevap olumluydu, emanet odasına valizlerimizi bırakarak Kyoto’yu gezmeye başladık.

İlk durağımız, Togetsukyo Köprüsü ve yakınındaki Bambu Ormanı ardından da Tenryu-ji Tapınağı oldu. (hepsi Arashiyama bölgesinde birbirlerine yürüme mesafesinde)

TOGETSUKYO KÖPRÜSÜ:

Bambu ormanı ile arasında sadece 10 dakikalık bir yürüyüş mesafesi yer alıyor. Merkezden bindiğimiz tren ile önce Arashiyama istasyonuna gittik, yolculuk 5-10 dakika kadar sürdü, istasyondan çıktığınızda hemen sol tarafta bir market var, buradan atıştırmalık bir şeyler alarak biraz ileride bulunan nehir kenarında keyifli vakit geçirebilir soluklanabilirsiniz.

Kyoto merkez Arashiyama arasında sefer yapan trenlerin vagonları çok gösterişli, kısa ama keyifli bir yolculuk olacak.

Togetsukyo Köprüsü, büyük bir nehrin üzerine kurulu MS 836 yılında açılmış bu ahşap köprü civarındaki nehir dağ ve orman manzarası daha ilk dakikadan Kyoto’yu sevmemize yol açtı, Nehrin bir kısmı büyük bir gölet olarak düzenlenmiş, (bentler ile su seviyesi yükseltilerek) bu gölet içerisinde küçük ahşap kayıkları ile dolaşan insanlar, geleneksel Japon tekneleri ile gezinen turist gurupları ile karşılaşacaksınız.

Arashiyama bölgesi birçok turistik aktivitenin yapılabileceği bir bölge olduğundan yoğun turist kalabalığına hazırlıklı olun.

Nehir kenarında iki tekerli arabaları ile insanları taşıyan kaslı, güçlü kuvvetli Japon gençleri hem geleneksel kıyafetleri hem de şapkaları ile onlarca fotoğraf çekmenize yol açacak.

BAMBU ORMANI:

Togetsukyo Köprüsünden kalabalığı takip ederek ormanın içerisine hafif bir rampa ile çıkılıyor, bu kısa ama keyifli yürüyüşün ardından Bambu ormanına varacaksınız.

Bambu Ormanı olarak adlandırılan bölge dar ve sınırlı bir bölge olduğundan, herkesin elindeki kamera fotoğraf makinası ve telefonu ile bir şeyler çekmeye çalışmasını bir süre seyredin isterseniz, güleceksiniz ama ardından aynısını sizde yapacaksınız. (bizde öyle yaptık)

Metrelerce uzunluğundaki Bambuların ortaya çıkardığı görüntü gerçekten ilgi çekici, bambu ormanına ya günün erken ya da geç saatlerinde gitmenizi tavsiye ediyorum, zira çok kalabalık!

Bambu Ormanında herkesin fotoğraf çektirdiği dar yolun başında durduğunuzda sola devam ederseniz Sagano Romantik Trenine, aşağı doğru yürürseniz birkaç dakika içerisinde Tenryu-jı Tapınağı’na varıyorsunuz.

TENRYU-JI TAPINAĞI:

1339 yılında inşa edilen tapınak Unesco listesinde yer alıyor. (Tenryu-Ji ir Rinzai Zen tapınağı) Mahayana Budist okulunun Japonya’daki ismi Zen’miş, Rinzai Zen ise Japonya’daki Budist Zen mezhebine dahil üç büyük okuldan birisi. Geleneksel Japon mimarisi ve Zen tasarımını görmek için Tenyru-Ji Tapınağı güzel bir tercih olarak öneriliyor, Bambu Ormanı ve Togetsukyo köprüsünün yanı başında olması nedeniyle gitmenizi tavsiye ediyorum.

Tenryu-ji Tapınağının harika bir bahçesi var. Giriş ücretli (Bilet fiyatı 500 yen).

SAGANO ROMANTİK TRENİ:

Orman içerisinde birkaç dakikalık romantik bir tren yolculuğu olarak adlandırılıyor, Bambu Ormanı ve Tenyru-Ji Tapınağı ziyaretimizin ardından Sagano Romantik Treni’nin hareket ettiği istasyona yürüdük, bilet fiyatının bu birkaç dakikalık göl ve orman manzarası için yüksek olduğunu düşündüğümüzden ötürü biz binmedik. Takdir sizin (İki yön için ücret 2100 yen)

Ormanlık alanda kuş seslerini dinleyerek ve geleneksel kıyafetleri ile fotoğraf çektiren Japon turistleri seyrederek gerisin geriye Arashiyama Tren İstasyonuna döndük.

Togetsukyo Köprüsü, Tenryu-Ji Tapınağı, Bambu Ormanı ve Sagano Romantik Tren yolculuğu etkinliklerini mutlaka yapın, Arashiyama bölgesi bize  yaşadığımız şehirde doğayı ne kadar unuttuğumuzu hatırlattı.

PONTOCHO:

Kyoto’nun geleneksel restaurantlarını, ilgi çekici dar sokaklarını gezeceğim, nehir kenarında yürüyüş yaptıktan sonra oturup bir şeyler içeceğim diyorsanız, Pontocho bölgesine mutlaka gideceksiniz.

Gerçekten dar sokaklar içerisinde sağlı-sollu yer alan geleneksel Ramen restaurantları ve diğer yerel lezzetleri sunan şık işletmeler ile karşılaşacaksınız.

Biz bu bölgeye vardığımızda ilk günümüzü bitirmek üzereydik, nehir kenarında oturan sohbet eden yüzlerce insan ile karşılaştık, Kyoto’nun sosyal hayatının merkezinin Pontocho bölgesi olduğunu düşünüyorum.

Kyoto büyük bir şehir değil, yürüyerek dolaşabileceğiniz bir yer. (turistik merkezi için söylüyorum)

Pontocho bölgesinde yediğimiz akşam yemeği bu seyahatimizin en kötü yemek tercihiydi. (Japon usulü kızartılan tavuk tercih ettik, insanlar lezzetli lezzetli yiyorlardı, fakat bizim pek hoşumuza gitmedi).

Akşam yemeğinin ardından otelin 2 kilometre uzaklıkta olduğunu öğrenince, (Google maps Japonya’da muhteşem çalışıyor), yürüyerek otele dönmeye karar verdik.

Kyoto’nun alışveriş caddeleri, vitrinleri mağazaları ışıl ışıl ve göz alıcıydı.

Bu arada kapalı Pazar yerine uğradık, küçük atıştırmalıkların tadına baktık, minik tatlıları denedik, bir kafeteryada oturup birer kahve içtik ve denediğimiz lezzetlerin tamamından çok memnun kaldık.

Kapalı Pazar yerini mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum, burada yer alan bir kumaş mağazasından balkonumuzdaki oturma grubuna minder diktirmek için kumaş satın aldık, geleneksel minik hediyeliklerin ve lezzetlerin yer aldığı bu alan Kyoto’nun belki de en kalabalık ve hareketli bölgesi.

KYOTO’da İKİNCİ GÜNÜMÜZ:

Marketten aldığımız kahvaltı malzemeleri ile (otelden kahvaltı satın almadık, çünkü Japonya’da kahvaltıda sunulan ürünlerin bizim için çok uygun olmadığı kanısına varmıştık) odamızda kahvaltımızı yaptık, çayımızı kahvemizi içtik ve ardından da yola koyulduk.

FUSHİMİ İNARİ TAPINAĞI:

Bu seyahatimizde en merak ettiğimiz yerlerden bir tanesiydi. Okuduğumuz her blogta, seyrettiğimiz her vlogda aman erken gidin uyarısı ile karşılaştığımız için erkenden, önce Kyoto tren istasyonuna ardından da JR Nara Line ile “İnari Station” vardık.

Eşim Nurşen Japonya programımızı yaptığımız günden beri (yaklaşık 6-7 ay) sürekli ben en çok İnari tapınağını merak ediyorum diyordu.

(Bu dünyadan ruhsal aleme geçişi simgeleyen torilerin binlercesinin içerisinden geçtik.)

 

İnari tapınağı İnari dağının eteklerine kurulu, bu tapınağın yer aldığı orman içerisinde tam On bin adet tori kapısı bulunuyor. Bu tapınağa dilek dilemek için gelen insanlar dilekleri kabul olduğunda üzerinde isimlerinin yazılı olduğu torilerden bir tane yaptırıp tapınağa bağışlıyorlar(mış). (Bizde türbelere kurban kesmek gibi, bunun olumlu yanı kendi işiniz için bir canlıyı öldürmek zorunda kalmamanız, pratikte daha mantıklı gözükmüyor mu?).

Toriler bu dünyadan ruhsal aleme geçişi simgeliyorlar.

İnari tapınağı sadece Kyoto’nun değil, Japonya’nın en turistik yeri diye biliniyor. “Fushimi İnari” pirinç tanrısı İnari’ye adanmış bir Şinto tapınağı.

Tapınağın yaygın sembollerinden bir tanesi tilki (Kitsune), tapınak içerisinde birçok yerde tilki heykelleri ile karşılaşacaksınız, tilkilerin üzerinde kırmızı bir örtü (önlük) bulunuyor. Bu tilki heykellerinin bazısının ağzında anahtarlar yer alıyor, bu anahtarlar sembolik olarak “Pirinç Deposu”nun anahtarını simgeliyor.

İnari tapınağı için şunu söylemek istiyorum, orman içerisinde turuncu binlerce tori kapısıyla, her köşede ağzındaki anahtarı ısıran tilki heykelleri ile, dua ve dilek dileyen girişindeki pınardan elini yüzünü ıslatıp arınan “inanan” binlerce ziyaretçisi ile gerçekten etkileyici ve farklı bir yer.

Bir kez daha hatırlatmak istiyorum, İnari tapınağına günün erken saatlerinde gitmenizi tavsiye ediyorum, toriler yukarıya doğru çıktıkça (dağa tırmandıkça) küçülüyorlar (hem boyları hem de enleri alçalıyor ve daralıyor), zirveye kadar çıkmak için yaklaşık iki saatlik bir zaman gerekiyor, biz İnari dağının ancak yarısına kadar çıkabildik, çünkü Kyoto’da yapılabilecek o kadar çok şey ama bizim o kadar az vaktimiz vardı ki!

İnari tapınağına giriş ücretsiz, tapınağın girişinde yer alan mağazalardan, bu tapınağı ile ilgili objelerden satın alarak sevdiklerinize götürebilirsiniz.

İnari eşim Nurşen’in en merak ettiği tapınaktı, Fushimi İnari’nin ardından benim en merak ettiğim tapınak olan Kiyomizudera’ya gittik.

KİYOMİZUDERA TAPINAĞI:

İnari tapınağından bindiğimiz tren ile belli bir noktaya, ardından otobüs ile Kiyomizudera tapınağının bulunduğu bölgeye geçtik.

Tapınağa hafif rampa, turistik ve kalabalık iki yanda işletmelerin olduğu bir sokaktan yürüyerek çıkılıyor.

Kiyomizudera tapınağının iki büyük ikonik özelliği bulunuyor bunlardan birincisi, tapınağın dış cephesi boyunca uzanan ve yerden 13 metre yükseklikte bulunan nefes kesici bir konumda bulunan ahşap sahnesi (buradan Kyoto’yu doya doya seyretmenizi tavsiye ediyorum), rivayete göre buradan aşağıya atlayıp hayatta kalan insanların dilekleri gerçekleşiyormuş, okuduğum bir makalede bu noktadan atlayıp hayatta kalan 800 kişinin olduğu bilgisi ile karşılaştım. Bunu deneme şansınız bulunmuyor, zira günümüzde aşağıya atlamak yasaklanmış!

Bu etkileyici tapınağın iki özelliği var dedik, ikincisi ise Otoya Şelalesi olarak adlandırılan çeşme (pınar) ana salonun altındaki bahçede yer alan bu çeşmede üç ayrı su kurnası bulunuyor.  Kiyomizudera tapınağının ziyaretçileri uzun saplı cezveler ile bu çeşmelerden akan suyu içmeye çalışıyorlar.

Otoya Şelalesinden akan sular ile ilgili inanışa göre, çeşmelerden sadece bir tanesinden su içmek gerekiyor, çünkü bir çeşmeden içilen su ile örneğin aşk, ikincisinden içilenden sağlık, üçüncüsünden içilenden ise ticari başarı-para dileyebiliyorsunuz, üçünden birden içmek aç gözlülük olarak kabul ediliyor. Günümüzde her şeyi isteyen modern insana bir mesaj mı veriliyor acaba?

Kiyomizudera sonbaharın renklerini ve Kyoto’yu seyredebileceğiniz hakim bir konumda olduğundan harika fotoğraflar çektirebileceğiniz bir tapınak, tabii insan kalabalığından kendinize açık arkada manzara yer alan bir boşluk bulabilirseniz!

EİKAN-DO TAPINAĞI:

Eikan-do Tapınağı’nı listemize şu sebeple almıştık “Sonbahar renklerini doğasıya seyredebileceğiniz en güzel tapınak” kasım ayında Japonya planları yapmamızın en önemli sebebi sonbaharda Japonya’daki bitki örtüsünün ortaya çıkardığı manzara olduğundan Kiyomizudera Tapınağının ardından Eikan-Do Tapınağı’na gittik.

Gerçekten harika bir bahçesi var, bu yıl hava sıcaklıkları biraz yüksek seyrettiği için, maalesef Kasım başında yaptığımız bu seyahatimizde Sonbaharın renkleri istediğimiz düzeye gelmemişti, özellikle kırmızı yapraklı bitkiler o muhteşem dönüşümü tam anlamıyla gerçekleştirememişlerdi, bu durum için ne yapalım kısmet diyorum.

Eikan-do Tapınağı Kyoto’nun huzurlu ve gelir düzeyi yüksek insanların evlerinin bulunduğu bir bölgede yer alıyor (Böyle düşünmemin sebebi otobüsten indikten sonra tapınağa doğru yürürken gördüğümüz huzurlu evler ve bahçeleriydi.)

Eikan-do içerisinde küçük bir gölet, taş köprüler ve yukarıda dik merdivenler ile çıkılan bir tapınak bulunuyor. Söylediğim bu mekanlarda harika fotoğraflar çektirebilirsiniz, Kyoto’da ziyaret ettiklerimiz içerisinde en huzurlu ve sakin tapınağın Eikan-do olduğunu söylemek isterim.

Eikan-do, bir iki saat içerisinde gezilebilecek bir tapınak gittiğinize pişman olmayacağınız bu huzurlu mekana zaman ayırın, harika fotoğraflarla evinize döneceksiniz.

 

Kyoto’da tam iki bin tane tapınak bulunuyor, biz en çok ilgi görenleri en bilinenleri gezmeye çalıştık.

İki gün içerisinde ayaklarımıza kara-sular indi desem, hiç abartı olmayacak.

 

KYOTO ZİYARETİMİZ SONA ERİYOR:

Listemizde bulunmasına ve arzu etmemize rağmen maalesef İmparatorluk Sarayını ve Kinkajı-ji Tapınağını görme şansımız olmadı.

Kyoto’da o kadar çok görülmeyi hak eden turistik ve tarihi mekan var ki, bunları iki günde gezebilmek imkansız eğer sindirerek gezeyim, planladığım her yere gidebileyim diye düşünüyorsanız, en az 3-4 günlük bir program Kyoto için uygun olacaktır.

 

KYOTO İÇİN NELER SÖYLENEBİLİR:

Bu seyahatimizde en merak ettiğim şehirdi, Kyoto defalarca dünyanın en yaşanabilir ve en güzel kenti seçilmiş, şehri ziyaret ettiğinizde bu ödülleri neden aldığını daha iyi anlıyorsunuz.

Daha önce gittiğimiz hiçbir ülkede hiçbir şehirde bu kadar düzgün asfalt, kaldırım, yürüyüş yolu bisiklet yolu görmedim, ana bulvarları mağazaların vitrinleri turistik işletmeleri göz alıcı, yeme-içme işletmeleri iştahlandırıcı, Kyoto’da gelişi güzel park edilmiş tek bir arabaya dahi rastlamadım, hatta gelişi güzel bırakılmış bir motosiklet bisiklet dahi görmedim. İki milyona yakın insanın yaşadığı milyonlarca turistin ziyaret ettiği bir şehir nasıl bu kadar düzenli ve temiz olabilir? (Cevap: Olabiliyor!)

Bu yaşanabilir, harika şehir için son olarak şunu söyleyeceğim, huzurlu, kaliteli, tarihi, yemyeşil bitki örtüsü ve temizliği ile kendisini size hayran bıraktıracak bir kent, iddia ediyorum bir daha böylesini hiçbir yerde göremeyeceksiniz.

Bilindik ve çok kullanılan bir laf var; Kalbimizi orada bıraktık 😊

İki günlük Kyoto ziyaretimiz sona erdi, tapınaklar sokaklar yürüyerek gezilebilecek mekanlar bizi epey yordu, otelde odamızda marketten aldıklarımızla güzel bir kahvaltı ettik odadan biraz geç ayrılalım dinlenelim istedik. Ardından Kyoto tren istasyonuna geçerek Japonların dünyaca bilinen hızlı trenleri Shinkansen ile Tokyo’ya geçtik.

 

JAPONYA’NIN BAŞKENTİ TOKYO’DAYIZ:

Kyoto’dan Tokyo’ya gitmek için satın aldığımız tren biletinin üzerinde kalkış saati olarak 10.13 varış saati olarak da 12.26 yazıyordu, tren saat 10.11 de perona geldi iki dakika sonra hareket etti ve tam 12.26 da Tokyo’ya vardı, ne bir dakika önce ne bir dakika sonra, disiplin, sistem, gelişmişlik bu olmalı.

 

TOKYO’DA TOPLU TAŞIMA

Çeperleriyle birlikte 37 milyon insanın yaşadığı Tokyo’da muhteşem bir ulaşım ağı bulunuyor, şehirde 282 metro istasyonu var ve bir metro istasyonundan en az iki, bazı istasyonlarda ise 10 hat geçiyor.

(Arkadaki gösterişli yüksek binaların önünde yer alan bu şık yapı Tokyo Merkez Tren İstasyonu)

 

Japonya’ya giriş yaptığımız Osaka’da satın aldığımız ICOCA kart Tokyo’da da geçerliydi, gittiğiniz mesafeye göre farklı ücret tarifesi olması sebebiyle bu kartı hem binişte hem de çıkışta turnikeye okutmak gerekiyor.

Metro sistemi bazı istasyonlarda çok karışık, yeterince yönlendirme olmadığını düşünüyorum, oldukça çok sayıda istasyonda yürüyen merdiven bulunmuyor (bu bilinçli bir tercih diye herhalde) ve iniş çıkış zahmetli yorucu oluyor.

Yukarıdaki paragrafta söylediğim gibi 37 milyon insanın yaşadığı bir şehirden bahsediyoruz, Shibuyu tren istasyonunu günde 3 milyon kişinin kullandığını söylersem, kalabalığın boyutunu gözünüzde canlandırabilirsiniz herhalde!

Tokyo’da trafik yoğunluğunun sıkışıklığının olmadığını gözlemledik, çünkü metro sisteminde iki hat kullanarak gidemeyeceğiniz hiçbir nokta yok desem hiç abartmamış olurum.

TOKYO’DA KONAKLAMA

Bu başlık altında, orta halli bir turistin canını sıkabilecek birkaç bilgi vereyim. Tokyo’da Airbnb üzerinden önce ev araştırdık fakat altı kişilik gurubumuz için üç yatak odalı bir ev maalesef bulamadık (bunun sebebini oteldeki odamıza varınca daha iyi anladık) ve ardından Booking.com üzerinden otel araştırmaya başladık, maalesef Tokyo’da otel fiyatları dünya ortalamasının epey üzerinde, 5 günlük Tokyo seyahatimiz boyunca Asakusabashi bölgesinde yer alan Mystays otelde konakladık.

Konakladığımız Mystays Asakusabashi otelin tek iyi yanı iki metro istasyonunun yeme-içme işletmelerinin yanı başında bulunması, elektronik merkezi olarak adlandırılan Yodobashi AVM’ye Tokyo’nun en turistik mekanı Senso-ji tapınağına yürüyüş mesafesinde yer almasıydı, temizlik için hiçbir şey diyemem her gün odamız temizlendi çarşaflarımız değiştirildi fakat bu güne kadar bir çok ülkede mütevazi yerlerde konakladık ama bu kadar küçük bir otel odası, banyo ve tuvaleti bulunan hiçbir otel görmedim.

 

TOKYO’DA ALIŞVERİŞ
Sosyal ve yazılı medyadan bildiğimiz kadarıyla yıllardır Japonya’nın özellikle Tokyo’nun dünyanın en pahalı şehirlerinden birisi olduğunu seyrettik ve okuduk.

Son birkaç yıldır Türkiye’den insanların özellikle Tokyo’ya alışveriş için gittiklerine şahit oluyor ve şaşırıyordum. Dünün pahalı şehri bugünün alışveriş cenneti!.

Özellikle bazı ürünler ülkemiz ile karşılaştırıldığında inanılmaz uygun fiyatlara satılıyor. Birkaç örnek verecek olursak. Ülkemizde şu an da 300 USD civarında satılan New Balans bir spor ayakkabı Tokyo’da 110 USD, Nike’ın Adidas’ın 15-20 dolara son derece şık spor ayakkabılarını alabilirsiniz.

Sadece spor ayakkabısı değil aynı durum tekstil ve elektronik içinde geçerli, Uniqlo adlı Japon markasının Ginza’da on dört katlı ve şehrin farklı noktalarında göreceli olarak daha küçük mağazaları bulunuyor. Terletmeyen, üşütmeyen, rahat ve konforlu kumaş teknoloji üzerine çalışıyorlar ve fiyatlar inanılmaz ucuz, aldığımız her ürünün çok konforlu ve şık olduğunu gördük. (Buradan alışveriş yapmadan dönmeyin) Teknoloji alışverişi için de şunu söyleyebilirim, ülkemizde 1200 USD civarında satılan bir kamera Yodobashi AVM’de 500-600 USD fiyatla satışa sunulmuştu.

 

TOKYO’DA AVANTAJLI ALIŞVERİŞ NOKTALARI!

Ben birçok ürünün uygun fiyata satıldığı bu şehirde valizimi dolduracağım diyorsanız gideceğiniz ilk yer Mitsui Outlet Park Makuhari olmalı, şehrin dışında yer alan bu Outlet’e otelimizden bindiğimiz metro ve ardından da 1,5 saatlik otobüs yolculuğunun ardından vardık. (Gitmeye değer üşenmeyin!)

300’den fazla mağazanın yer aldığı bu açık AVM’de bir günün nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız, şehir merkezine göre her ürün daha uygun fiyata satılıyor. Mitsui Outlet içerisinde her damak tadına uygun bir food court’da yer alıyor.

Ginza Tokyo’nun lüks ve kaliteli mağazalarının bulunduğu bir bölge, bu bölgede daha çok gelir düzeyi yüksek olan ve lüks mağazalardan alışveriş yapan kitle ile, meraklı meraklı vitrinlere bakan orta halli turistleri göreceksiniz. (Biz ikinci guruptaydık😊 )

Özetleyecek olursak; Giyim için GU ve Uniqlo, elektronik için Yodobashi, Outdoor malzemeleri için Sinjuku Alpen Tokyo, minik hediyelikler için Shinjuku Apple mağazası yanında yer alan Daiso mağazası ve son olarak Kozmetik ve kişisel bakım ürünlerini şehrin yer yanında yer alan Gratis benzeri mağazalardan ülkemize göre çok daha uygun fiyatlara satın alabilirsiniz.

Alışveriş yaptığınızda pasaportunuzu yanınızda bulundurmanızı tavsiye ediyorum, ödeme esnasında kasiyere pasaportunuzu göstererek tax free ödemesini adında geri alabiliyorsunuz.

Mitsui Outlet içerisinde yer alan bazı mağazalarda tax free ödemesi alışveriş yaptığınız mağazanın kasasından değil belli bir noktadan faturalar ibraz edilerek yapılıyor, birkaç dakikalık işlemin ardından hesaplanan tutar kredi kartınıza iade ediliyor. (Üşenmeyin çok kolay!)

PEKİ BİZ 5 GÜNDE TOKYO’DA NELER YAPTIK?

İlk gün dinlenerek gidelim diyerek Kyoto’da otelimizden biraz geç ayrıldık, tren yolculuğu ardından da metro kullanarak otele vardığımızda saat 15.00’i geçmişti, hemen otelin önünde yer alan Saray Kebap’tan birer dürüm yedik ve o gün için ne yapabileceğimiz konusunda fikir aldık.

Gün sona ermek üzereydi, bulunduğumuz noktadaki metro hattını kullanarak Skytree’ye çıkmamızı gün sona ererken (hava kararırken) muhteşem bir manzara ile karşılaşacağımızı söylediklerinde rotamızı Skytree olarak adlandırılan kuleye çevirdik.

TOKYO SKYTREE

634 metrelik yüksekliği ile dünyanın en uzun yapısı ünvanını alarak 2012 yılında inşa edilmiş, (birkaç yıl önce bu ünvanı devretmiş) kulenin 350 ve 450 metre yükseklikte yer alan iki seyir terası bulunuyor.

Çıkmaya değer mi diye soruyorsanız, kesinlikle çıkın diyorum, yukarıya çıktığınızda aşağıda yer alan 40-50 katlı gökdelenler kibrit kutusu kadar görünüyor, özellikle Tokyo’da gökdelenlerin kümelendiği bölgeden gözlerinizi alamıyorsunuz.

Kuleye çıkış bileti 2100 yen (11-12 USD) bu rakam 350 metrede yer alan teras için geçerli, 450 metredeki seyir terasının bilet ücreti ise biraz daha yüksek.

Skytree’nin altında çok büyük ama biraz turistik bir AVM yer alıyor, şehrin her yanından görülen bu gösterişli çelik kuleden Tokyo’yu seyredecek ve memnun kalacaksınız.

Skytree altında yer alan AVM’ye ilgi göstermedik, metro istasyonundan yukarıya doğru çıktıkça sadece mağazalara baktık, kuleden Tokyo’nun akşamını seyrettik ve ardından şehrin önemli duraklarından Shibuya bölgesine geçtik.

 

SHİBUYA:

Dünyanın en kalabalık yaya geçidi ve Hachiko adlı köpek heykeli ile ünlü.

Bir yaya geçidi nasıl bu kadar popüler olabilir diye düşünmeyin, turistlik çoğu zaman komik ve saçma etkinlikleri de yapma hali değil mi?

Shibuya Tokyo’nun en kalabalık bölgelerinden bir tanesi, trafik lambalarının yayalar için yeşile dönmesi ile birlikte yaya geçidine fırlayan selfie çeken elinde telefonlarıyla o anı fotoğraflamaya çalışan yüzlerce insan ilginç ve bir o kadar da komik bir görüntü ortaya koyuyor (bizde o görüntünün bir parçası olduk) sadece bunu seyretmek için bile Shibuya bölgesinde yer alan yaya geçidine uğramalısınız.

HACHİKO

Filme de çekilen bir hikaye, Hachiko adlı saftan bir Akita  (Japon bekçi köpeği) cinsi köpek her sabah metro istasyonuna kadar sahibine eşlik edip, akşamları da sahibinin döndüğü saatte aynı metro çıkışında sahibini karşılıyormuş.

Hachiko’nun sahibi (adamın adını bilmiyorum, çünkü köpek ondan daha popüler) bir gün iş yerinde ani bir şekilde ölüyor. Hachiko kendi yaşamı sona erene kadar her akşam tam dokuz yıl boyunca o metro çıkışına sahibini karşılamak için geliyor.

Bugün o noktada çoğu insandan daha vefalı bu bekçi köpeğinin Hachiko’nun bir heykeli yer alıyor, Shibuya metro istasyonundan yukarıya çıktığımızda ilk karşılaştığımız kuyruk Hachiko ile resim çektirme sırasındaki turist kalabalığıydı.

TOKYO’DA İKİNCİ GÜN:

Sabah marketten aldığımız ürünler ile minik odamızda kahvaltımızı yaptık ve yola koyulduk, istikamet Mitsui Outlet, yukarıda alışveriş başlığı altında yazdıklarımızı bir kez daha tekrar etmek istemiyorum. Bir tam günümüzü burada bitirdik akşam otele döndüğümüzde Saat 22 olmuştu. Tokyo’dan bir şeyler alacağım diyorsanız sizde aynısını yapın sabah erkenden gidin, zaten günü tamamlayarak döneceksiniz.

 

TOKYO’DA ÜÇÜNCÜ GÜNÜMÜZ:

Yeğenim ve Bülent (kardeşim) Fuji yanardağı bölgesinde yer alan, dünyanın en büyük oyun parklarından bir tanesine gittiler, biz (dört kişi) Tokyo’da kaldık, Tokyo seyahatimizde planlama hatası yaptığımız tek günün bu olduğunu düşünüyorum. Zira Fuji yanardağının etrafında harika göller köyler ve muhteşem bir bitki örtüsü olduğunu sonradan öğrendik ve çok üzüldük. Oysa kız kardeşim “Bülent ve Aren oyun parkına gitsin bizde Fuji bölgesini gezelim” teklifinde bulunmuştu. Bizim yaptığımız hatayı yapmayın ve eğer hava şartları uygun ise Tokyo’daki bir gününüzü bu bölgeye ayırın!

Tokyo merkezde önce büyük bir oyuncak mağazasına gittik önemli bir sipariş vardı (torunumun trenini aldık) daha sonra Asukayama Parkı’na gittik, notlarımda hem kiraz çiçeklerinin açtığı dönemde hem de sonbaharda büyüleyici bir manzara sunar yazıyordu, açıkçası Kyoto’dan sonra burası sönük kaldı.

TOKYO METROPOLİTAN GOVERNMENT OFFİCE

Ben kuleye çıkmak için para vermem diyorsanız (Skytree’den bahsediyorum), bu kamu binasının en üst katları Skytree kadar olmasa bile hemen hemen onun kadar güzel bir Tokyo manzarası sunuyor. Güzel yanı ise çıkış ücretinin olmaması, kesinlikle tavsiye ediyorum, Skytree kadar olmasa bile Tokyo’yu bu yükseklikten seyretmek çok güzel.

Tokyo Metropolitan Government Office olarak adlandırılan bu kamu binasına metro kullanarak gidebilirsiniz, binadan indikten sonra büyük yeşil alanda insanların uzandıklarına dev gökdelenleri seyrettiğine ve sohbet ettiklerine şahit olacaksınız.

Bu günümüzde son olarak Tokyo Merkez Tren İstasyonunu kullanarak, İmparatorluk sarayına gittik, Tokyo İmparatorluk Sarayı Pazartesi ve Cuma günleri ziyarete kapalıymış, gittiğimizde günlerden Cuma olduğunu o an fark ettik.

Son derece gösterişli bir meydanın ardında yer alıyor, içerideki yapıların ve bahçenin görülmeye değer olduğunu düşünüyorum.

Tokyo Merkez Tren İstasyonunu, çevresindeki bölgeyi ve İmparatorluk Sarayını gezmenizi tavsiye ediyorum. (Tokyo’nun en düzenli ve güzel bölgesi olduğunu düşünüyorum)

 

TOKYO’DA 4 GÜNÜMÜZ:

Ginza bölgesine Uniqlo ve Gu mağazasına gittik ve birkaç saat çıkamadık, gerekçesini yukarıda anlattım.

Tokyo’nun önemli merkezlerini, gösterişli bölgelerini, farklı yeme içme işletmelerini gezdik, gözlemledik ve tadımladık.

SHİBUYA
Bu bölgeye gittiğimizde benzerini Osaka’da gördüğümüz ve daha önce hiçbir yerde görmediğimiz bir kalabalık ile karşılaştık, Meşhur 3D Kedi reklam panosu, günde 3 milyon kişinin kullandığı Shibuya Tren istasyonu ilgi çekici yerler, bölge alışveriş ve gece hayatı eğlencesi arayanları fazlasıyla memnun edecek işletmelere sahip (gece hayatı ve eğlence için bu bölgeye giden turistlerin hoş olmayan sıkıntılı durumlar ile karşılaştığı ile ilgili bilgiler okudum), Club tarzı işletmeler ve gürültü benim eğlence anlayışa uymadığı gerekçesi ile biz bu konu başlıklarına ilgi göstermedik (Bunları bilgi olarak aktarıyorum)

GODZİLLA

Shibuya turistlerin ilgisini çeken, Tokyo ziyaretçilerinin mutlaka bir kare fotoğraf çektirdikleri Godzilla ile de meşhur, kendisi bir dinozor heykeli (nesi meşhur pek anlayamadım), 3 boyutlu bir kedi reklamı ile meşhur reklam panosu hakkında aynı şeyi söyleyemem çünkü ilginç ve daha önce görmediğim bir görüntü (görsel) olduğunu düşünüyorum.

Shibuya bölgesinde Alpen Tokyo, aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Daiso mağazası ve büyük Apple mağazası da yer alıyor.

TOKYO’da ki SON GÜNÜMÜZ:

Sabah oteldeki kahvaltının ardından, yürüyerek güneşli harika bir havada Asakusa bölgesinde yer alan Senso-ji Tapınağına gittik.

SENSO-Jİ TAPINAĞI:

Tokyo’nun en turistik yerlerinden bir tanesi Senso-ji Tapınağı, tapınak Tokyo’nun en eski tapınağı olarak biliniyor, bir turist olarak her türlü ihtiyacınızı giderebileceğiniz sağlı-sollu dükkanların arasından yürüyerek ilerliyorsunuz, bu işletmelerde harika küçük objelerin hediyeliklerin yanı sıra, yerel Japon lezzetlerinin sunulduğu küçük atıştırmalıklar tatlılar da satılıyor, birkaç tanesinden satın alarak denedik, hepsinden de çok memnun kaldık.

(Japonların çocuksu saf bir yanları var)

 

Senso-ji Tapınağı 645 yılında iki kardeş tarafından yapılmış (buna inanılıyor), tapınağın girişindeki devasa kapı (gök gürültüsü kapısı) ve kırmızı fener hemen dikkatinizi çekecek bu fenerin akşamları görüntüsünün ilgi çekici olduğu söyleniyor (biz gündüz gittik),bu kapı gök gürültüsü ve rüzgar tanrılarının iki heykelini barındırıyor, tapınak haftanın her günü 06.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor, giriş ücretsiz, tapınağa geleneksel kıyafetleri ile gelen, dua eden yerel halk ilginizi çekecek.

Tapınağın ana kapısından girdikten sonra sol taraftaki fenerler dikkatinizi çekecektir, bu fenerler tapınağın inşası sırasında hayatını kaybedenlerin anısına yapılmış. Her bir kişi için bir fener, yaşamlarını burada yitirdilerse de, ışıkları hep var olsun diye herhalde.

ASAKUSA BÖLGESİ
Bölge sadece Senso-ji Tapınağı ile değil, aynı zamanda alışveriş ve yeme-içme işletmeleri ile de ziyaretçilerine birçok seçenek sunuyor. Senso-ji tapınağının güzel düzenlenmiş küçük bir bahçesi de bulunuyor, buradaki minik derenin içerisinde yüzen dev renkli japon balıkları ilginizi çekecektir.

(Fotoğraf teklifimiz için önce bir tedirgin oldular ama ardından kabul ettiler, bu kare bizim için güzel bir anı oldu)

 

Senso-ji Tapınağının ardından Asakusa bölgesini dolaştık, burada Ginza Karen adlı bir işletme yer alıyor (Şehrin farklı yerlerinde başka mağazaları da bulunan bir çantacı), bu çantacıdan eşim ve kendim için birer adet kabin bagajı satın aldık, farklı seçenekler mevcut, fiyatları ise oldukça uygun. Dönüş yolunda yaptığınız alışverişleri Türkiye’ye getirebilmek için yeni bir valize ihtiyacınız olacak.

Senso-ji Tapınağının girişinde yerel rehberler tapınak ziyaretinizde size eşlik etmek ve sizi hakkıyla gezdirmek için bekliyorlar, geleneksel kıyafetleri içerisinde sempatik ve sevimli gözüküyorlar.

TOKYO’DA (YA DA JAPONYA’DA ) NE YENİLİR?

Değişik lezzetlere meraklı bir insan olmama rağmen, Japon kültüründeki birçok yemeğin benim için çok uygun olmadığını söyleyebilirim.

Suşi zaten benim çok bayılarak yediğim bir şey değil, geleneksel yemekleri Ramen ise içerisinde, sirke, yumurta, tavuk-domuz veya bitfek (tercihe göre) noodle, et suyu, kırmızı ve yeşil biber bulunan bir çorba, böyle tek tek sayınca bunlar yenilmeyecek şeyler değil diye düşünebilirsiniz, ama herkese uygun bir lezzet de değil.

(Ara sokaklarda böyle bir kaç kişilik binlerce restaurant ile karşılaşacaksınız)

 

Suşi için Suşi Treni denilen restaurantlar tavsiye ediliyor.

Japonya genelinde MOS adlı bir burger zinciri bulunuyor, kendi yerel markaları, Burger-King ve Mc Donals’a göre daha lezzetli olduğu kesin, fiyatları makul, deneyebilirsiniz, elektronik avm’si olarak bilinen Yodobashi’nin üst katındaki makarnacıyı ise kesinlikle tavsiye ediyorum, Japonya seyahatimizde yediğimiz en lezzetli yemekti.

Tatlı konusunda çok başarılılar, 7 Seven Eleven market zincirlerinde, set yemek menüleri, küçük atıştırmalık lezzetler ve harika pastalar bulunuyor, bu tatlılardan (pastalardan) her akşam farklı farklı tükettik, fiyatları 1 dolar civarında ve lezzetleri harika.

Yerel Japon Tatlıları; Manju buğday hamurunun içerisine kırmızı fasulye ezmesi konularak sunuluyor, mutlaka deneyin çok memnun kalacaksınız.

Japonya’nın en sevilen tatlısı Taiyaki ve Mochi’yi de denemenizi tavsiye ediyorum, özellikle Mochi harika farklı bir lezzet.

Bir de 7 ve 9 derece alkollü, üzerinde meyveli likör yazan içecekleri var, yarım litrelik teneke kutularda satılıyor, her akşam iki-üç tane içmeden yapamadık, aynı şeyi marketlerde satılan Japon viskileri için de söyleyebilirim, litrelik bir viski 8-10 USD civarında, konakladığımız evlerde ve otelde odamızda farklı farklı çeşitlerini denedik, sıradan Japon viskileri için bile şunu söyleyebilirim, bilindik pahalı bir çok viski markasından çok daha başarılılar, bir kere çok yumuşak bir içime sahipler, keşke hakkımız ve valizimizde yer olsa idi, birkaç tane götürürdük diye hayıflandık.

Japonya çok farklı lezzetlerin sunulduğu bir yeme-içme kültürüne sahip, geleneksel içkileri Saki içinde aynısını söyleyebilirim, 20 derece civarında alkolü olduğunu düşünüyorum, sek ve soğuk içiliyor, bir iki kadeh içki içmekten keyif alan herkesin seveceği bir içki.

 

BU SEYAHATTEN NE ANLADIK:

İki ülke ve dört şehri kapsayan programlanması bile yorucu, bütçesi biraz kabarık, ama farklı bir tatildi.

Çok saygılı bir toplum, parayı iki elle uzatmanız gerekiyor, kasa önlerinde küçük dikdörtgen bir tabak ile ödemeyi alıyor, saygılarını sunuyor ve üzerini yine aynı şekilde veriyorlar.

Özellikle Tokyo için söylüyorum, çok kalabalık ama karmaşık değil, metroya binerken-inerken kurallara uygun davranıyorlar, merdivenlerde çıkış yönüne dikkat ediyorlar.

Küçük içki içilen dükkanları ve restaurantları genellikle 5-6 kişilik, tek bir çalışan (belki de işletmeci) hizmet ediyor. Bu mekanlarda barın etrafına sıralanan insanlar önlerindeki tabaktan sessiz-sessiz yemeklerini yiyorlar ve içkilerini içiyorlar, biraz asosyal bir toplum sohbeti çok sevmiyorlar ama bir şey sorduğunuzda işini gücünü bırakıp sizinle ilgileniyorlar.

Yabancı dil pek bilmiyorlar, çok basit İngilizce kelimeleri bile anlamıyorlar, sanki bizim insanımızdaki pratiklik onlarda yok.

Bir de bu klozet konusu var, ısıtmalı, erkek ve kadın için ayrı temizlik aparatları olan kontrol panelleri bulunan klozetler, daha önce hiçbir yerde görmedim, sadece şunu söyleyebilirim çok konforlu 😊

Yazacak o kadar çok şey o kadar çok gözlemim var ki!

Teknolojiyi dibine kadar kullanıyorlar, bunu her an hissediyorsunuz, her köşe başında otomat bulunuyor, acı sos otomatı bile var, otomatlardan hem sıcak hem soğuk içecek alabiliyorsunuz, (otomat her tarafta var kardeşim diye düşünmeyin, bu kadarına hiçbir yerde rastlayamazsınız).

Şehrin her yanında ve büyük metro istasyonlarının hepsinde Emanet Dolapları yer alıyor.

Restaurantlarda işletmelerde her yerde tablet bulunuyor, tableti kullanarak siparişini veriyor, ödemeyi yapıyorsunuz. Özellikle yeme-içme işletmelerinde para otomata veriliyor, para üstü yine otomattan alınıyor, aynı şey marketler içinde geçerli.

Bahşiş vermek saygısızlık olarak görülüyor, teklif ve kabul edilmiyor.

 

TATİL SONA ERİYOR:

Uçağımız Narita havalimanından kalkıyordu (THY Tokyo’da iki havalimanına da sefer düzenliyor) sabah otelin önündeki metro istasyonundan direkt sefer ile 80-90 dakikalık bir yolculuk ile havalimanına geçtik, pratik bir şekilde otelde tartıp kontrol ettiğimiz valizlerimizi teslim ettik (kilo hakkımızı son gramına kadar kullanmıştık) ve pasaport kontrolüne yöneldik.

 

SON SÖZ:

Almanya’da yaşayan asıl mesleği mimarlık olan sanatçı bir arkadaşım var (Erbil Sarıca), bir gün bana şöyle söylemişti, “gülmediğin konuşmadığın gün boş gün” tam 12 gün boyunca güldük, sohbet ettik ve eğlendik, yani günlerimizi boş değil dolu geçirdik.

Avrupa’da ana karada neredeyse gitmediğimiz ülke görmediğimiz şehir kalmadı ve çoğu zaman bu ülkelerin insanına sağladığı yaşam standardına çevresel etkenlere imrenerek baktık ama Japonya’ya gelince şunu anladık.

Avrupa Japonya’nın çok gerisinde!

Japonya yıllardır görmek istediğimiz bir ülkeydi, başta söylediğim gibi buralara kadar gelmişken Güney Kore’yi Seul’u de bu seyahate ekleyelim orayı da görelim dedik, çok da iyi oldu.

Osaka’nın kalabalığı, farklı yeme-içme kültürü ilgi çekiciydi, sokaklarda yürümek zordu Umeda bölgesindeki değişim yenilenme göz alıcıydı.

Kyoto bu seyahatimizin en özel en merak ettiğimiz şehriydi, muhteşemdi, tertemizdi ve bizim hatıralarımızda artık çok özeldi.

Evet Japonya demek Kyoto Kyoto Kyoto demekti.

 

(Madem Japonya Kyoto demekti, öyleyse son fotoğrafımız Kyoto Eidan-do Tapınağından)

 

Tokyo dünyanın en kalabalık metropollerinden birisiydi, dünün en pahalı şehriydi bugünün alışveriş cennetiydi, binlerce gökdelenin milyonlarca insanın yaşadığı bu şehrin trafik probleminin olmamasına hayret ettik, binlerce yıldır ayakta duran Senso-ji de arınan dua eden, saygısını sunan insanları seyrettik, değişik tatlar ve yemekler yedik, ardından da bir seyahatin daha sonuna geldik.

Bir daha gelir miyiz bilmiyorum, gezecek o kadar çok yer var ki, zamanımız azalıyor yıllar akıyor ömür geçiyor ve tükeniyor.

O zaman her zaman ki dileğimiz ile bitirelim.

Allah sağlık versin, gezecek kadar da para versin yeni yerlere gidelim yeni yerler görelim.

(Daha fazla bilgi ve fotoğraf için gezibiteryazıkalır Youtube kanalına abone olabilir, Instagram hesabımdan beni takip edebilirsiniz)

Gezi Tarihi: 28.10.2025 / 10.11.2025

Loading