Aslında uzun yıllardır seyahatlerimizi havanın ılık olduğu ilkbahar ve sonbahar aylarına denk getirmeye çalışan bir çiftiz. Çünkü şort ve tişört ile sokaklarda rahat-rahat dolaşmayı seven, kafelerde oturup soğuk bir şeyler içmekten keyif alan insanlarız.
Peki Kasım ayının son günlerinde bizi Atina’ya getiren sebep ne idi?
Haziran ayı başında yeğenim Eren arayarak Pegasus Havayollarının kampanyasından bahsederek 80 Euro’ya gidiş-dönüş bilet var istersen bir bak dedi. İlk etapta Zagreb için bir bilet araştırdım, alsam mı diye düşünürken, uygun fiyatlı biletin satıldığını kaçırdığımı fark ettim. (Öyleyse neymiş uygun fiyatlı bir kampanya bileti bulunduğunda derhal alınmalıymış!)
Zagreb biletini kaçırınca, bize yakın kısmen ılıman başka nereye gidebilirim düşüncesiyle Pegasus internet sitesine baktığımda Atina’ya iki kişi 160 Euro’ya gidiş-dönüş bir bilet olduğunu görüp hemen satın aldım. Hiç gündemimizde olmayan bir seyahatin sebebi bu uygun fiyatlı biletti.
ATİNA;
Ve tam 6000 Yıllık tarihi olan Atina’dayız !
İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanından kalkan uçağımız tam bir saat sonra Atina Venizelos havalimanına indi.
10 Milyon nüfuslu Yunanistan’da 4 milyon kişi Atina ve çevresinde yaşıyor.
ATİNA HAVALİMANI ŞEHİR MERKEZİ TRANSFER;
Biz havalimanından şehir merkezindeki otelimize metro ile gittik. Ücret 9 Euro, Havalimanı geliş katından üst kata çıktığınızda bir tüp geçit ile metro istasyonuna geçiyorsunuz. Otomatta değişik bilet tipleri bulunuyor. Havalimanı Şehir merkezi arasındaki bilet farklı tipte bir bilet, bileti yolculuk boyunca saklamak gerekiyor, çünkü varış noktasında biletinizi okutarak turnikeden çıkış yapabiliyorsunuz. Bunun dışında otobüs ile de şehir merkezine transfer imkanı da bulunuyor (ücret 5.50 Euro) ve bilgi olsun diye söyleyeyim taksi ücreti 45-50 Euro civarındaymış.
ATİNA ŞEHİR MERKEZİNDE TOPLU ULAŞIM;
Atina şehir merkezi içerisinde üç farklı metro hattı bulunuyor, Yeşil, Kırmızı ve Mavi (Mavi hat havalimanına kadar uzanıyor). Günlük bilet 4.50 Euro, 90 dakikalık bilet 1.20 Euro, Havalimanı bileti ise 9 Euro, biz kullanmadık ama Atina’da yaygın bir tramvay ve otobüs imkanı da mevcut.
ATİNA’da KONAKLAMA;
Okuduğumuz bütün bloglarda ve seyrettiğimiz vloglarda 🙂 Atina’da konaklama için Plaka bölgesinin tercih edilmesi gerektiğinden bahsediliyordu. Bizde öyle yaptık ve Plaka bölgesinde Plaka Hotel’e OK 4 günlük bir rezervasyon yaptırdık. Ücret günlük iki kişi için OK 75-80 Euro civarındaydı.
PLAKA;
Konakladığımız Plaka Hotel, Syntagma ve Monastiraki metro istasyonlarının tam ortasında yer alıyordu. Otele yerleştikten sonra 10 numara bir tercih yaptığımızı fark ettik. Konaklama için Plaka bölgesi iyi bir tercih diye düşünüyorum.
Havalimanından bindiğimiz metro ile yaklaşık 50 dakikalık bir yolculuğun ardından Monastiraki metro istasyonuna vardık, istasyondan çıktıktan sonra iki-üç dakikalık bir yürüyüşün ardından oteldeydik.
(Fotoğraf 5/6 kez dünyanın en iyi 50 barı listesine giren “Baba Au Rum” adlı mekandan)
Bir turistin talep listesinde yer alanlar; “Yeme, İçme, Eğlence, Alışveriş, Tarih ve Hareketlilik!” Bunların tümünü Plaka’da bulacaksınız.
Plaka bölgesinde küçük aile işletmeleri bulunuyor, birkaç masa ile hizmet veren sempatik ve sevimli bu dükkanları ziyaret etmekten soluklanmaktan geri duramayacaksınız ve geçirdiğiniz vakitten keyif alacaksınız.
MONASTİRAKİ;
İki metro hattının (Mavi ve yeşil) birleşme noktası olan şehrin en kalabalık iki meydanından bir tanesi. Günün her saati hareketli, bölge Atina’da Akropolis’i seyredebileceğiniz en güzel manzarayı sunuyor, zaten Akropolis manzarası sunan terasların büyük bölümü (bunlar genellikle şık dizaynlı kafe- barlar) da bu bölgede bulunuyor.
Monastiraki, Plaka bölgesine göre biraz daha ekonomik, meydandaki tarihi yapılar (bunların birinin eski bir cami olduğu çok belli) ilginizi çekecektir. Meydandaki kestane-mısır satıcıları, meyve satan minik tezgahlar ve yeteneklerini sergileyen sokak sanatçıları keyifli vakit geçirmenize yol açacak.
EMOU CADDESİ;
Beyoğlu İstiklal caddesine çok benzeyen, hafif bir meyil ile aşağıdan yukarıya dümdüz uzanan, trafiğe kapalı haftanın her günü günün her saati hareketli bu cadde Plaka bölgesi içerisinde yer alıyor. Keyifli vakit geçirebileceğiniz bir yer, özellikle alışveriş yapmayı mağazalara girip çıkmayı seven kadınlar fazlasıyla memnun kalacaktır !
AKROPOLİS;
Yalçın bir kayalığın üzerine inşa edilmiş, 2500 yıllık tarihi ile Atina’nın gözbebeği Akropolis Atina ziyaretinde yapılacaklar listesinin olmaz ise olmazı, yoğun sezonda bilet gişelerinin kalabalık olduğu söyleniyor. Biz sabah erken saatte gittiğimizde çok aşırı bir kalabalık ile karşılaşmadık (Kasım ayı sonunda olduğumuzdan herhalde) bilet giriş ücreti 10 Euro, Akropolise güzel bir yürüyüş yolu ile gidiliyor, bu yol boyunca daha çok turistlere hitap eden işletmeler bulunuyor.
Akropoliste giriş turnikelerine biletinizi okutup içeriye girdikten sonra ilk olarak sizi Odeon adlı tarihi tiyatro karşılıyor. Geçen yıl Zülfü Livaneli’nin Maria Farantouri ile birlikte bir konser verdiği bu mermer tarihi yapı günümüzde aktif olarak etkinliklerin düzenlendiği bir yer.
Ardından tatlı bir rampa ile zirveye çıkıyorsunuz ve Nike tapınağı ile karşılaşıyorsunuz, Akropolis içerisindeki (konum itibari ile) en özel yapının Athena Nike tapınağı olduğunu düşünüyorum. (Yunan mitolojisinde zafer tanrıçası olarak bilinen Nike’a ithaf edilmiş) Akropolis içerisinde ayrıca Parthenon, Propylon, Erekhtheion adlı tarihi yapılarda bulunuyor.
Antik kent ziyaretçilerine harika bir Atina manzarası da sunuyor. Atina’da 17,5 metreden yüksek bina izni verilmediğinden (öyleymiş) Bu muhteşem konumdaki antik şehirde Atina’nın her yerinden görünüyor. (Gece ışıklandırılmış haliyle bir başka güzel!)
Akropolis Müzesi Avrupa’nın en geniş arkeoloji müzelerinden birisiymiş. (Biz gitmedik) Akropolis dışında şehirde Agora bölgesinde yer alan başka tarihi yapılar, kalıntılarda bulunuyor.
SYNTAGMA;
Atina’nın kalbi-merkezi, Şehirdeki tramvay metro ve otobüs duraklarının hemen hepsi bu meydanda bulunuyor.
Atina Parlamento binasına da ev sahipliği yapan bu meydanı ziyaret etmemeniz düşünülemez. Parlamento binası çok gösterişli bir yapı değil, ama her gün saat 11.00’de nöbet değişimi yapılıyor, geleneksel kıyafetleri içerisinde ayakkabılarının önündeki ponponları ile yunan askerlerinin yavaş ve sempatik hareketleri bu nöbet değişimini ilginç hale getiriyor, zaten saat 11’e yaklaştığında turist kalabalığı toplanmaya başlıyor. Bu nöbet değişimini seyretmenizi tavsiye ederim.
Syntagma meydanında Parlamento binasının arka kısmında şehrin en büyük parkı yer alıyor, bu Botanik parkını dolaşıp ters istikametten çıktığınızda ise tarihi Olimpiyat Stadyumu ile karşılaşıyorsunuz.
PANATHiNAİKO STADYUMU;
80 bin kişilik, tarihteki ilk modern Olimpiyatlara da ev sahipliği yapan, dünyada tamamı mermerden inşa edilen ilk stadyum, bilet alarak içerisine girmeye gerek olmadığını düşünüyorum zira dışından görebileceğiniz her şeyi zaten görüyorsunuz. 🙂 (Bilet ücreti 3 Euro) Aktif olarak kullanılıyor hala çim zemin ve parkurunda antrenman yapan sporculara rastlayacaksınız.
Stadyumun hemen önünde küçük bir kiosk içerisinde hediyelik ürünler satan bir dükkan bulunuyor, sevdiklerinize buradan küçük bir şeyler alabilirsiniz. (güzel tişörtler vardı)
LYCABETTUS TEPESİ;
Akropolise çıktığımız için buraya çıkmadık, tepenin altına yanı başına kadar gittik, Atina’da şehrin her yerinden gözüken iki tepe yer alıyor bunlardan birisi Akropolis diğeri de Lycabettus Tepesi. Lycabettus tepesinin çok güzel bir Atina manzarası sunduğu ama Akropolis’in ardından çıkmanın çokta gerekli olmadığı ile ilgili okuduğum yazılar bu tepeye çıkmamamıza yol açtı. (İyi mi yaptık bilmiyorum!) 300 Metre yüksekliğindeki Lycabettus tepesine ait iki mitolojik hikaye bulunuyor bunlardan birincisi buranın kurtlar dağı olması, diğeri ise Athena’nın Atina şehrini yaratırken koca bir kayayı buraya düşürmesiymiş. Madem Mitolojinin doğduğu yerdeyiz, öyleyse söylenene inanmak zorundayız 🙂
PSYRİ;
Şehrin eğlence bölgesi, Atina, taverna, yunan müziği, eğlence denilince akla gelen bir bölge. Şehirde geçirdiğimiz dört akşamın ikisinde akşam yemekleri için bu bölgeyi tercih ettik, o küçük meydanında Yunan müzikleri ile güzel ve eğlenceli vakit geçirdik ve lezzetli yemekler tattık. Psyri (Pisiri) küçük meydanı şık işletmeleri ile sizi fazlasıyla memnun edecek bir bölge.
Uyarı; Psyri’nin bir bölümünde güvenlik sorunu olduğunu duymuştum, garsona söylediğimde evet ıssız şu ilerideki sokaklara pek gitmeyin uyarısı ile karşılaştık. (bilginize)
Bir Öneri; Psyri bölgesi özellikle akşam yemekleri için tercih edilmeli fikrindeyim, zaten Plaka’da konaklayacak olursanız, yürüyerek 10-15 dakikalık mesafede yer alıyor.
ATİNA İLE İLGİLİ KISA BİLGİLER;
Kolonaki şehrin lüks semti, Anafiotika ise Plaka bölgesinde yer alıyor ve Atina’yı hissedebileceğiniz bir bölge, çok sevimli kafeler ve restorantlar bulunuyor.
ATİNA’da NE YENİLİR;
Yemek konusunda hiç sıkıntı çekmeyeceğiniz bir ülkedesiniz. Damak tadı ve birçok lezzet bizim yemeklerimiz ile aynı.
Souvlaki; Bildiğimiz şiş kebap, Tavuk, köfte, kuzu ve domuz çeşitleri var, sunumda lezzette aynı, (köftenin domuz olanı da var mı bilmiyorum zaten beef olarak adlandırılıyor, dana ve kuzu karışık sulu ve çok lezzetli). Souvlaki için O Thanasis adlı tavernayı tavsiye ediyorum, Monastiraki meydanında bulunan bu restaurant günün her saati çok kalabalık, sadece turistlerin değil yerli halkında yoğun ilgisini çekiyor. Burada yediğim şiş köfte (beef olanı) muhteşemdi. (Hesap; İki Souvlaki ve iki bira 15 euro)
Bir not; Şehirdeki en meşhur Souvlakicilerden birisi Kostas, ama benim için hayal kırıklığı idi, O Thanasis’de yediğimiz Souvlaki Kostas’ta yediğimizden kat-kat lezzetli idi!) (Kostas fiyat bilgisi; Bira 3,50 Euro Souvlaki 3 Euro)
Gyro; Domuz ve Tavuk döneri, ince yumuşak ve yuvarlak tırnak pidenin içerisine, sos, döner, kırmızı soğan, patates kızartması koyuyorlar, bildik bir lezzet fazlasıyla memnun kalacaksınız.
Bu iki lezzetin dışında; Yukarıda da dile getirdiğim gibi, yemek kültürümüz aynı, Karnıyarık da yedik, kağıt kebabı da, cacıkta yedik, patlıcan salatası da, ayrıca Spanakopita adlı ıspanaklı ve peynirli böreklerini yemeden kesinlikle dönmeyin derim. Yunanistan’da yemek konusunda hiçbir zorluk çekmeyeceksiniz. (Deniz ürünleri hakkımızı Pire’ye saklamıştık)
BİR ŞARKÜTERİ ÖNERİSİ;
Ta Karamanlidika tou Fani; Bu mekanı mutlaka ziyaret etmelisiniz, Küçük atıştırmalıklar ve tavada güzel lezzetler sunuyorlar. Mekan kahvaltı içinde yoğun ilgi görüyor. Biz akşama doğru gittik, Kavurma, yumurtalı sucuk ve pastırma, peynir ve pastırma tabağı istedik, bir küçük uzo içtik kişi başı 20 euro’dan daha az hesap verdik.
Ayrıca Türkiye’ye gelirken sevdiklerinize Sucuk ve Pastırma getirebilirsiniz, Pastırmaları başarılı ve Türkiye’den de daha hesaplı.
Ta karamanlidika tou Fani; Ambians, yemeklerin ve mezelerin sunumu pırıl pırıl ortamı ile beklentilerinize fazlasıyla karşılık verecek, pas geçmeyin derim.
PİRE;
Aslında Pire Atina’dan farklı bir şehir, fakat yıllar içerisinde iki şehir büyüdüğü ve birbirlerine çok yakın mesafede yer aldıklarından birleşmişler. 1,5 Milyon nüfusu ve kilometrelerce kıyı şeridi bulunan Pire açıkçası Atina’dan çok daha gösterişli bir şehir.
Pire’yi gördükten sonra, keşke 4 günlük Atina seyahatimizi planlarken 1 veya 2 gün Pire’de konaklayacak şekilde bir plan yapsaydık diyerek hayıflandık.
Pire’ye Nasıl Gidilir; Monastiraki meydanından bindiğimiz metro ile 15-20 dakikalık bir yolculuğun ardından (Yeşil hat) Piraeus’a gittik, zaten bu istasyon bu Metro hattının bir ucu ve son durağı. (metro ile giderken Olimpiyakos Stadyumunun önünden de geçtik). Metro İstasyonundan dışarı çıktığınızda sizi dev yolcu gemileri karşılıyor. (çünkü Pire limanındasınız)
Pire limanının önündeki otobüs durağından bindiğimiz 904 no’lu otobüs yirmi dakikalık bir yolculuğun ardından bizi keyifli bir bölgeye götürdü.
Pire’de yemek için arkadaşlarımızın önerisi ile ekonomik olduğu gerekçesi ile Fısh Tavern Mezedopolıo Uzeri adlı işletmeyi tercih ettik. Daha çok o bölgede oturan orta halli insanların gelip, deniz ürünleri tükettiği ve uzo içtiği bir yerdi. Kalamar, Jumbo Karides, Salata, Uzo ve Yeşil Salata için toplam 38 Euro ödedik. Deniz kenarında akşam güneş batmadan giderseniz güzel bir gün batımı da izleyebilirsiniz, bu da hesaba dahil ! Otobüs ile bu mekana giderken yol boyunca çok şık ve gösterişli mekanların önünden geçtik. (Yemekte tanıştığımız bir Türk orada yaşıyormuş o mekanlardan birini tercih etseydiniz buradakinin iki katı hesap verirdiniz dedi, tercih sizin!)
(Atina’da sevimli, sempatik ve üstüne bir de hesaplı birçok işletmeye rastlayacaksınız!)
Pire için şunu söylemek istiyorum; Atina’daki bir gününüzü kesinlikle Pire’ye ayırın, yat limanı, kafeteryalar, şık gösterişli ve sıradan restaurantlar, her kesime hitap eden butikler ve mağazalar bir de üstüne üstlük kilometrelerce boyunca uzanan kıyı şeridi ve plajlar. Atina’nın hemen yanı başında 15-20 kilometre dışında yer alan bu şehir-bölge Atina’dan çok daha gösterişli ve keyifli.
BU SEYAHATTEN NE ANLADIK;
Çok uygun bir bedele aldığımız uçak bileti ile geldiğimiz Atina’da merkezi bir otelde konakladık, otelin çevresindeki sokaklar günün her saati çok hareketli ve heyecanlıydı.
Atina’ya geldiğimiz için pişman olduk mu? Hayır, ama bir daha Atina’ya gelir miyim? Özel olarak geleceğimi zannetmiyorum, dört yüzyıl boyunca Osmanlı hakimiyeti altında kalan bu şehir, bire bir bizim bütün özelliklerimizi taşıyor, aramızdaki tek fark din, tarihi binlerce yıl öncesine dayanan bu Ege başkenti maalesef tarihini yeterince koruyabilmiş değil! (Bakın bu özelliği de bize çok benziyor). 4 gece 5 günlük bir program ile geldiğimiz Atina için bu süre çok fazlaydı, iki tam gün Atina’nın merkezi için yeterli, bundan fazlası aynı şeyleri yapmak aynı sokakları dolaşmak oluyor. Uygun olan programın 2 gün Atina merkez, 1 veya 2 gün de Pire olduğunu düşünüyorum.
TATİL SONA ERİYOR;
Avrupa’ya demokrasiyi getirdik diye övünen insanların arasında, mitolojinin doğduğu sokaklarda, Sokrates’in Platon’un Athena’nın ana-baba evinde, insanlık tarihinin en eski şehirlerinden birindeydik.
Yıllardır Atina’ya bir şekilde nasıl olsa gideriz diye düşünüyorduk. Tam da öyle oldu Atina’ya bir şekilde gittik. 5 gün boyunca güneşli bir şehrin sokaklarını özgürce dolaştık.(Atina dünyanın en güneşli şehirlerinden birisiymiş, senenin en az 300 günü güneşliymiş) çeşit çeşit Uzo içtik, bizim yemeklerin Yunanca isimli olanlarını tükettik ve burayı da gördük diyerek gerisin geri tilki misali Türkiye’ye evimize geri döndük.
Haaa bir de yıllardır kış aylarında soğuk olur düşüncesi ile, Noel zamanı yurt dışına gitmeyi tercih etmeyen bir insan olarak “yeni yeni süslenmeye başlayan Atina sokaklarına hayran kaldık” ve mutlaka bir Noel zamanı bir Avrupa şehrini ziyaret etmeye karar verdik.
SON SÖZ ve SON FOTOĞRAF;
Bu fotoğraf, Atina akademisinden, arkamızda portakal ağaçları gösterişli Athena, sağımızda Platon solumuzda ise Sokrates’in heykellerinin önündeyiz, bu yazıyı tam 2500 yıl önce söylenmiş insanlık tarihinin en güzel ve en anlamlı sözlerinden birisi ile bitirelim. “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” (Sokrates MÖ469-MÖ399, Atina)
Öyleyse; Allah sağlık versin, gezecek kadar da para versin, yeni yerlere gidelim yeni yerler görelim.
Gezi Tarihi;
25.11.2024-29.11.2024