Bu siteyi kurmaya karar verdiğimde ilkin “Hakkımda” diye bir makale yazarak, böyle bir paragraf kaleme almıştım, işte yukarıda okuduğunuz bu paragraf, o paragraf 🙂
Katılır mısınız bilmem, bana göre deniz karşı kıyı da bir kara parçası gözüküyorsa çok daha güzeldir, hele ki geceleri, o karşı kıyıdaki ışıkların çırpınan denize yansıttığı rengarenk ışıltının dansını seyretmek büyüler beri.
Turgutreis’de tatil yaptığım yıllar da, antremanlı bir yüzücünün rahatlıkla yüzebileceği mesafedeki Kos adasını ve Ege de ki, diğer Yunan adalarını hep merak etmiştim, bu en yakınımızdaki yerlere gitmek bugüne kadar kısmet olmadı. (Nasıl olsa gideriz mantığından herhalde).
(Karşıda Kos adası gözüktü!)
Yurt dışında farklı ülkeler ve şehirler görme isteğinden ötürü uzun yıllardır deniz tatili yapamıyordum, Yunan adalarına gitme fikri buradan doğdu, on iki adalar yanı başımız da, euro 8 tl oldu uzak bir yere nereye gidiyorsun dedim kendime.
Denize girip, kitap okuyup, sohbet ederek, az yürüyerek çok dinlenerek ve ülke de ciddi bir devalüasyon olmasına rağmen hala Türkiye’den de pahalı değil diyerek, valizimizi hazırladık.
Yunan Adalarına Niçin Gidilir;
Yukarıda anlattığım sebeplere ilaveten, kapıda kolay vize verdiklerinden, Marmaris, Bodrum, Kuşadası ilçelerinden feribot ile rahat ve ucuza gitme imkanı bulunduğundan, yemekleri ve kültürü ile bize çok benzediğinden, temizliğinden ve en önemlisi sessizliğinden evet sessizliğinden. (Tabii bu son sebep seçtiğiniz adaya göre değişebilir) bu kadar sebep bir yere gitmek için yeter de artar bile.
(Kos adasın da, Turgutreis ve Bodrum’u gören ana limanının etrafında son derece şık ve temiz işletmeler bulunuyor.)
Yunan Adalarına Nasıl Gidilir;
Özellikle 12 adalar olarak adlandırılan (hepsini burada saymayayım) Marmaris, Bodrum ve Kuşadası’na çok yakın konumdaki adalara gitmenin iki yolu bulunuyor. Birincisi bu kentlerimizden hızlı feribot ile özellikle Kos, Leros, Sakız, Patmos adalarına günü birlik turlar düzenleniyor. Kapıda kolay vize veriliyor. (Benim vize sorunum olmadığı için vize ile uğraşmadım, günü birlik kolay vize olarak adlandırılan giriş izni için gerekli evraklar internet de bulunabilir), ülkemizden bu adalara sefer düzenleyen en büyük firma Yeşil Marmaris adlı şirket, eğer günübirlik bir tur ile gidip gelirseniz bilet fiyatı daha da uygun oluyor. Ama daha şimdiden söyleyeyim, bu adalara gidip, akşam serinliğinde günü batırmadan bir akşam-gece geçirmeden dönüp gelmek hiç akıllıca bir şey değil.
Bir de Türkiye’den direkt feribot seferi olmayan adalar var, onlara gitmenin yolu ise, ilk önce Bodrum veya Turgutreis’den Kos adasına geçerek, 12 adalar arasında sefer düzenleyen DODEKANISOS SEAWAYS adlı şirketi kullanmak, sefer bilgileri hakkında www.12ne.gr adresinden bilgi alabilirsiniz. İstanbul’da ki deniz otobüslerini düşünün, benzer yapıdaki hızlı feribotlar seri bir şekilde her bir adada yolcu indirip, bindirerek ilerliyor.
(Bu avlunun etrafında ata yadigarı Cami, Medrese ve Hamam bulunuyor, yüzyıllardır ayakta!)
Nasıl Bir Program Yaptık;
Bu tatildeki temel amacımız akşamları bir kaç kadeh içmek, sohbet etmek ve dinlenmekti, bu nedenle 12-16 Eylül tarihleri arasında iki gece Leros, iki gece de Patmos adalarına gitmeye karar verdik. Çünkü Leros ve Patmos’un sakin sessiz dinlenilebilecek adalar olduğunu düşündük. Eğer küçük çocuğunuz, okul sorununuz yok ise, Eylül’ün adalara gitmek için harika bir dönem olduğunu düşünüyorum, hem konaklayacağınız tesislerin fiyatları ucuzluyor, hem de el-ayak çekiliyor o pırıl pırıl plajlar sadece birkaç kişiye kalıyor.
12 Eylül’de Türkiye’den (Bodrum’dan) Leros’a direkt sefer olmadığını öğrendiğimizde, ilk olarak Kos adasına gitmek zorunda olduğumuzu anladık, (Eylül’de gitmenin dezavantajı, yoğun sezona göre sefer sayıları azalıyor) Ankara’dan Bodrum’a erken saatlerde uçak olmadığı için de, 11 Eylül akşamı Bodrum’a giderek, mütevazi bir Pansiyon’da yatmayı, sabah ilk sefer ile Kos’a gitmeyi, oradan aldığımız bilet ile de Leros adasına geçmeye karar verdik.
Kendi ülkem ile ilgili kötü şeyler yazmak istemiyorum ama, bu satırları okuyan insanlar da bizim gibi kazık yemesin diye söyleyeyim, Turgutreis de deniz kenarında son derece sıradan bir mekanda, akşam yemeğini yediğimiz için Barış (seyahat arkadaşım) ile ikişer kadeh rakı içelim dedik, bir meyve tabağı ile ikişer kadeh rakı içerek hesabı istedik, işletmeci hemen yanaklarımızdan öptü, aman siz öpülmeyin diyorum.
Kos Adası;
Turgutreis D Marin’den (bu arada bizdeki marinalar ve pasaport kontrol noktaları Yunan adalarından kat kat üstün) sabah 09.00 da kalkan Feribot ile 35 dakika da Kos adasına geçtik, Kos on iki adaların en büyüklerinden birisi, birçok yerini görme imkanım olmadı, çünkü Leros’a hareket edecek feribotumuz için sadece 1,5 saatimiz vardı, biz de limanın yakınındaki alanı gezerek birer soğuk bira içtik, Osmalı’dan kalma Cami, hamam ve medrese gibi ata yadigarı eserleri gezdik.
(Benzerine Nice’te rastladığım, bu küçük trenler ile adanın her yanını dolaşabilirsiniz.)
Kos için söyleyebileceğim çok bir şey yok, son derece temiz, kilometrelerce uzunluğunda plajlara sahip, yüksek binaların bulunmadığı, şık tavernaların (Yunanistan’da restaurantlara taverna diyorlar) cafelerin bulunduğu bir ada, vize sorununuz yok ise kesinlikle gitmenizi tavsiye ederim. Konakladığınız tek veya iki katlı otelden-pansiyondan birkaç adım mesafedeki plajda deniz keyfi yapabilir, kitabınızı okuyabilirsiniz, animasyon gürültü-patırtı yok!
Leros Adası;
Kısa Kos (İstanköy) ziyaretimizin ardından, tam zamanında iskeleye yanaşan feribotumuz, sadece beş dakika içerisinde önce Kos’da inecek yolcularını indirip, binecek olanları alarak tekrar yola koyuldu, Leros adasından önce Kalymnos adasına uğradı, bu bölge de yüzlerde ada ve kayalık bulunuyor, Kalymnos da tıpkı Leros ve Patmos adası gibi şirin huzurlu bir Ege adası.
(Adalarda ki en keyifli zaman dilimi, Leros’da Agia Marina da bir gün sona eriyor.)
Kalymnos’un ardından ilk iki günü geçireceğimiz Leros adasına vardık, ana limana (bu arada Leros adasın da iki adet liman bulunuyor) Agia Marina deniliyor, yüksek sezon olmaması nedeniyle otel rezervasyonu yaptırmadan çıplak gözle görerek konaklama mekanı seçmeye karar verdiğimizden, elimizdeki birer çekçek valizimiz ile Agia Marina’nın kuzeyine doğru yürümeye başladık ve konaklayacağımız pansiyonu bulduk.
Leros tam 400 yıl boyunca Osmanlı hakimiyeti altında kalmış, 1912-1947 yılları arasında ise İtalya yönetimdeymiş, zaten adanın her yerinde İtalyan etkisine rastlıyorsunuz, renkli panjurlu evler bir Yunan adasından daha çok, İtalya’da deniz kenarında küçük bir kasabada olduğunuz izlenimine kapılmanıza yol açıyor.
Leros’da Nerede Kalınır;
Biz Agia Marina’nın kuzeyinde Alinda bölgesine yakın Tassos Apartments adlı pansiyonda kaldık, odalarının içerisinde küçük bir mutfağı, banyo ve tuvaleti bulunan, bir yatak odalı küçük apart odaları şeklinde inşa edilmiş, pırıl-pırıl bir işletmeydi, tek kusuru otelin hemen birkaç adım ötesindeki plajın kısmen dalgalı olmasıydı. Eğer Alinda’da deniz keyfi yapacaksanız, Tassos Apartments Alinda’ya yürüyüş mesafesinde konaklama için düşünülebilir, işletmeci gencin annesi ilk gün bize küçük bir kavanoz portakal peltesi verdi, oldukça lezzetliydi, çıkış yaptığımız gün ise genç işletmeci küçük birer hediye ile birlikte kartvizitlerini uzatarak, sizi ve dostlarınızı her zaman bekleriz diyerek bizi uğurladı. Ücret kısmına gelince iki kişi günlük soft kahvaltı dahil 40 euro verdik, apartın temizliği ise son derece iyiydi
(Ve bir başka keyifli zaman dilimi, biten bir günün ardından yeni bir gün başlıyor, kaldığımız pansiyonun balkonu, karşı kıyıda gözüken yer Alinda bölgesi.)
Pansiyonumuzun yanı başında ikinci dünya savaşında yaşamını yitirenlerin bulunduğu bir mezarlık vardı. Aklıma yıllar önce okuduğum daha sonra filme de çekilen Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini adlı roman geldi, ikinci dünya savaşında Yunan adalarında bir İtalyan asker ile Yunanlı bir genç kızın aşkını anlatan hüzünlü bir roman, neyse konuyu dağıtmayalım.
Biz Agia Marina’da kaldık ama, Leros’da konaklayacaksanız merkezin biraz dışında olmasına rağmen mutlaka Panteli koyunda kalmanızı tavsiye ederim (Panteli koyunu daha sonradan görünce bu karara vardım), şık restaurantları, temiz otelleri apartları ve pırıl pırıl durgun denizi ile Panteli bana göre Leros’un en güzel koyu.
Leros’a nasıl gidilir;
Bodrum merkezden Turgutreis’den ve Marmaris’den yüksek sezonda neredeyse her gün Leros adasına sefer var diyebilirim, yukarıda anlattığım sebeplerden ötürü biz Dodekanısos Express ile 23 euro’ya bilet alarak Kos adasından bir buçuk saatlik bir yolculuğun ardından Leros’a geldik.
Leros’da Ulaşım;
Ada içerisinde otobüs ile diğer plajlara ve koylara gitme imkanı bulunmasına rağmen bunu tavsiye etmiyorum, biz ilk gün Pansiyona valizleri bırakıp, mayolarımızı giyerek, Alinda bölgesinde deniz keyfi yaptık, ikinci gün ise araç kiralayarak (günlük 30 euro) adanın her yanını dolaştık.
( Tertemiz boyanmış şirin işletmeler, pırıl pırıl sokaklar.)
Leros’da Ne Yapılır;
Açıkçası ben daha küçük bir ada bekliyordum, oysa Leros koyları ve kıvrımlı yapısı ile oldukça büyük bir ada, sahillerinin toplam uzunluğu 70 kilometrenin üzerindeymiş, ada içerisinde küçük uçakların inebileceği mütevazi bir havalimanı da bulunuyor. Araç kiraladığımız için adanın her tarafına gittik (hem de 5 euroluk benzinle) Peki hangi koylara mı gittik anlatayım.
Blefouti; Havalimanına yakın güzel sessiz bir koy, iki adet restaurant bulunuyor, restaurantların şezlonglarından bir şeyler yiyip içtiğinizde ücretsiz olarak yararlanabiliyorsunuz, siz bir şey istemediğiniz sürece kimse yanınıza gelerek buyurun abime ne vereyim:) falan da demiyor.
Leros da ıssız bir koyda, bir ağacın gölgesine havlunuzu serin, pırıl pırıl denizi seyredin, kitabınızı okuyun, soğuk biranızı yudumlayın biraz da uyuyun, ben bu ağacın altında bunları yaptım.)
St. Isidoros; Açık denize bakan küçük bir kayalığın üzerine inşa edilmiş minik, şirin bir kilise, Leros da görülmesi gereken yerlerden başlıca biri.
Lakki; Agia Marina’dan daha büyük, yat limanının da bulunduğu, konaklama tesisleri ve restaurantları ile Leros’un en gelişmiş bölgesi, akşam yemeği için de düşünülebilir, Lakki körfezini çevreleyen kıyı şeridi boyunca dalga almayan sessiz birkaç plaj bulunuyor, büyük araba vapurları da bu limana yanaşıyor.
(Adanın iki limanından büyük olanı ve Marina’sı Lakki koyunda yer alıyor.)
Panagia; Araç ile deniz kıyısına kadar gidilemeyecek bir koy, bozuk bir yol ile belli bir bölgeye kadar ilerliyorsunuz, ama o bozuk yolu gittiğinize değecek bir manzara ile karşılaşıyorsunuz.
Panteli; Yukarıda konaklama yeri olarak tavsiye ettiğim Panteli, Leros’un en keyifli koyu, zaten birçok Türk teknesi de bu koya demirlemişti, harika tavernaları ve konaklama tesisleri ile kesinlikle Panteli diyorum.
(Kaleye çıkan yolun kenarında Panteli koyunu tepeden gören güzel manzaralı bir restaurant bulunuyor.)
Alinda; Panteli den sonra adanın en turistik ve güzel koyu, ada merkezi olarak adlandırılan Agia Marina’nın kuzeyinde yer alıyor, birçok rent a car firması (birçok dediysem, sonuçta birkaç tane ne de olsa küçük bir adadasınız) burada faaliyet gösteriyor, küçük oteller ve restaurantlar ile Leros da görülecek yerler listesinin başına yazılması gerekiyor.
Agia Marina; Adanın merkezi, iki limanından birisi, birkaç restaurant, ada halkının da alışveriş yaptığı büyük bir market, benzinlik, pastanesi ile akşamları aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bir yer. Pastanenin içerisine girdiğimizde, Kadayıf, Baklava, Revani, Sarığıburma gibi tatlılara rastladık 🙂
Gezilecek koylar ve bölgeler bununla sınırlı; Leros’u beğendin mi diye soracak olursanız eğer, evet sevdim ve beğendim, neden mi? Çünkü sessiz huzurlu bu Ege adasın da;
Bir ağacın gölgesine havlunuzu, hasırınızı sererek önünüzdeki pırıl pırıl denizi seyredebilirsiniz.
Gerek Panteli, gerekse Agia Marina da akşam yemeğinde gün biterken, lezzetli mezeler, taze deniz ürünleri ile Uzo keyfi yapabilirsiniz.
Otopark ücreti ödemeden aracınızı adanın her yanındaki uygun alanlara bırakabilirsiniz.
Yine ücret ödemeden şezlong ve şemsiye hizmetinden faydalanabilirsiniz (bak bunlar çok güzel şeyler 🙂
Plaj da kumların üzerinde akşamüzeri kurulan masalar da yemeğinizi yiyebilir, hem denizi hem de gökyüzünü seyredebilirsiniz.
Öyleyse yanı başımızdaki Leros adası (bu arada Yunanlılar bu sondaki s takılarını kullanmıyorlar, örneğin Kalimnos’a Kalimno, Leros’a Lero, Patmos’a Patmo diyorlar) euro bu kadar yükselmesine rağmen hala ülkemizden daha hesaplı tatil yapılabilecek huzurlu bir yer diyorum.
(Kaleden Agia Marina, arka planda ise Alinda Bölgesi, Leros’da en yoğun yerleşim bu bölgede yer alıyor.)
Leros’dan Patmos’a Nasıl Gidilir;
Leros adasından Patmos’a hızlı feribot ile bir saat içerisinde gitmek mümkün, ücret ise 17 euro, biz 8.5 euro olması ve sabah erken saatte hareket edeceğinden ötürü (günü bitirmek istemediğimizden) arabalı vapuru tercih ettik, ama bu yüzden az daha gol yiyecektik.
Akşam yine Uzo keyfi yapıp Agia Marina’da ki, bilet bankosuna gittiğimiz de kapalı olduğunu gördük (haliyle), nasıl olsa sabah bilet alarak feribota bineriz diyerek, rent a car’a aracı teslim ettik ve valizlerimizi toparlayarak gecenin ilerleyen saatlerine kadar balkon keyfi yaptık.
Sabah feribotun kalkışına 15 dakika kala bilet almak için iskeleye gittiğimizde Leros’a gitmeyi düşündüğümüz feribotun Lakki limanından hareket ettiğini öğrendik, biletçi hemen Lakki limanındaki arkadaşını arayarak (öyle tahmin ediyorum) bizden bahsetti ve yetişip yetişemeyeceğimizi sordu, ardından da bilet kulubesinin dışına çıkarak, biraz ileride bekleyen taksiciye bizi hemen Lakki iskelesine götürmesini söyledi, 5-6 dakika sonra Lakki’ye vardığımızda Patmos’a gideceğimiz feribotun iskeleye yanaştığını gördük, hızlı feribotlara göre son derece ağır yol alan bu gemiler hızlı feribot kadar konforlu değil, daha çok kargo ve araç ile seyahat edenler, öğrenciler tercih ediyorlar, ama güzel bir havada üst güverte de Ege yi, adaları, yelkenli tekneleri, küçük balıkçı kayıklarını seyrederek seyahat etmek son derece güzel bir deneyimdi.
(Önde Yel değirmenleri, arka planda da Leros kalesi yer alıyor, kaleye hem araç hem de yürüyerek çıkmak mümkün, tepeye çıktığınız da ise güzel bir Ege manzarası ile karşılaşıyorsunuz.)
Patmos;
Leros adası Lakki limanından bindiğimiz arabalı feribot, ilk olarak Lipsi adasına uğradı, burası küçük bir köye benziyordu, feribot ile bu adalara gitmenin en güzel yanı bu olsa gerek, para ve zaman harcamaksızın birkaç adayı daha görüyorsunuz. Geminin üst güvertesinden baktığımda Lipsi birkaç gün tatil yapılabilecek kadar güzel görünüyordu.
Lipsi adasından hareket ettikten yarım saat sonra Patmos’a vardık. Skala, Patmos adasında liman ve gümrüğün bulunduğu koydaki bölgenin adı, bizim küçük arabalı feribotumuz da buraya yanaştı. Patmos’u uzaktan gördüğümüzde, Leros’ta yaptığımız hatayı burada yapmayalım diye haritadan hangi koyun daha kapalı olduğuna baktık, Grikos koyunun kısmen daha kapalı ve turistik tesis seçeneğinin çok olduğunu konusunda fikir birliğine vardık, ardından da feribottan indikten sonra araç kiralayarak adayı gezmeye ve en sevdiğimiz koyda konaklamaya karar kıldık.
(Patmos adasının merkezi Skala)
Skala da hemen limanın yanı başında bir turizm ofisi bulunuyor, içerisindeki son derece ilgili ve güler yüzlü kadın görevli, ada hakkında hemen birkaç dakika da öğrenilmesi gereken her şeyi bize aktardı, hatta arkadaşı olan rent a car firmasının sahibi Katerina’yı arayarak kapının önüne bir araç dahi getirtti. (Acaba yolunu mu buldu diye düşünmeyin nereden kiralarsanız kiralayın Patmos da 24 saat araç kiralamının bedeli 25 euro)
Turizm bürosundaki görevliye Grikos da kalmayı düşündüğümüzü söylediğimizde, iyi yaparsınız adanın en güzel koylarından birisidir dedi, yeme-içme konusunda tereddütlerimiz bulunduğunu merkezin biraz uzağında olduğunu söylediğimizde ise, adadaki en iyi restaurantlardan ikisi Grikos’da diyerek konaklama konusunda karar kılmamızı sağladı.
(Patmos kalesi ve çevresindeki yapılar tek kelime ile mükemmel, hala günlük yaşamın içerisinde, temiz, göz alıcı)
Katerina rent a car dan 25 euro ya kiraladığımız aracımız ile hemen Grikos koyuna gittik, Barış bu arada Booking.com dan tesis bakmaya başladı, denizin yanı başında kahvaltısı da olan Grikos otel de kaldık.
Grikos otelin sevimsiz sahibi önce Booking.com dan daha fazla para istedi, Barış cep telefonundan Booking.com’un fiyatını gösterdiğinde, hiç bozulmaksızın tamam aynı fiyat olsun diyerek cevap verdi, oda kahvaltı için günlük iki kişi 45 euro olan bu tesisi, temizliği ve konumu nedeniyle tavsiye ederim, ama Grikos koyu içerisinde son derece şık, içerisinde ödüllü bir restaurant da bulunan Patmos Aktıs otel bulunuyor, bilgi olsun diye aktarayım, bizim gittiğimiz tarihte iki kişi 110 euro civarında bir fiyatı olan bu tesis (Booking.com dan baktık) mükemmel bir tatil için doğru adres olur diye düşünüyorum.
Konaklaya işini hallettikten sonra, otele valizlerimizi atıp, plaj malzemelerimizi de yanımıza alarak adayı gezmek üzere hemen yola koyulduk.
Patmos’da Görülmesi Gereken Yerler;
Bir kere baştan şunu söyleyeyim, Patmos ilk gördüğümüz Kos ve ardından iki gün konakladığımız Leros adalarına göre çok daha güzel bir ada, Kanuni Sultan Süleyman zamanında (tabii vergisini düzenli olarak verdiğinden) padişahın fermanı ile korunan, korsanların Osmanlı korkusu nedeniyle saldırmaya cesaret edemediği Patmos ikinci dünya savaşında büyük bir göç vermiş, ada halkının büyük kısmı savaş sırasında Avustralya ile Amerika gitmek zorunda kalmışlar, savaşın ardından da tekrar adalarına, evlerine dönmüşler. Adanın günümüzde yerleşik nüfusu 3000 civarındaymış, 34.6 km2 yüzölçümü olan Patmos turizm ve balıkçılık dışında başkaca bir gelir kaynağına sahip değil.
Adanın her yanından görünen kale çok iyi bir restorasyon geçirmiş, kalenin çevresinde yüzlerce beyaz geleneksel mimariye uygun ev bulunuyor, bu evlerin içerisinde öylesine temiz bakımlı işletmeler yer alıyor ki, açıkçası görünce insan imreniyor. Burada 1300 yılında inşa edilen ve günümüzde hala konaklama ve işletmecilik amacıyla kullanılan yapılar bulunuyormuş. Biz de zaten ilk olarak kaleye çıktık, Patmos adasında da, tıpkı Leros gibi hiçbir yerde otopark ücreti ödemiyorsunuz, aracımızı kale girişindeki park alanına çekerek, kaleyi ve içerisindeki sokakları tek tek dolaştık, park alanından yukarıya kaleye doğru yürümeye başladığınızda Jimmy’s Balcony adlı bir restaurant cafe bulunuyor, harika bir Patmos manzarası sunan bu mekan da soluklanmanızı tavsiye ederim.
(Jimmy’s Balcon adanın en keyifli mekanlarından birisi.)
Öğle güneşi tepemizde olduğundan kale sokaklarında bayağı yıprandık, ardından da Skala bölgesinin kuzeyinde yer alan elimizdeki harita da işaretli dört adet koyu görüp en beğendiğimiz de öğle yemeği yemeye, ardından da deniz keyfi yapmaya karar verdik.
Kampos Beach, Skala dan sonra ilk güzel plaj, ardından Vagias Beach daha sonra Ligginou Beach ve son olarak Livadi Geranou Beach’e gittik ve son gittiğimiz koydaki mütevazi restaurant da (taverna diyelim Yunanistan’dayız) yemek yemeye karar verdik, tıpkı Leros gibi Patmos adasında da kişi başı 15 euro civarında bir para harcayarak bir iki kadeh uzo içip, ana yemek ve bir iki meze ile iki kişi 30 euroya karnınızı doyurabilirsiniz. (biz de her öğünde bunu yaptık)
(Tıpkı Leros gibi Patmos adasında da temiz, sessiz, kendinizi dinleyebileceğiniz ve gerçekten dinlenebileceğiniz koylar bulunuyor.)
Yemeğin ardından plaja inerek (iki-üç kilometrelik plaj boyunca toplam 15 kişi yoktu), bir ağacın gölgesine havlularımızı serdik ve sohbet ettik, deniz keyfi yaptık ve günü tamamladık.
İkinci günün sabahı oteldeki yeterli ve lezzetli kahvaltının ardından ilk olarak Skala ya giderek kiralık aracımızı teslim ettik, her iki ada için de tavsiyem en az bir gün araç kiralamanız, bir gün şart daha fazlası ise gereksiz düşüncesindeyim. Adada nereye giderseniz gidin taksi ücreti olarak 6 euro alıyorlar.
Kahvaltıdan sonra plaja giderek akşama kadar tembellik yaptık, Grikos’un bir köşesinde yer alan Plefsis Restaurant da öğle yemeği yedik, yemekte uzo içtik, yemekten sonra plajda soğuk bira ile devam ettik, sohbet ettik, dedikodu yaptık ve hiç de fena bir şey olmadığı kanısına vardık.
Öğle yemeğini yediğimiz Plefsis Restaurant , renkler programın da Ayhan Sicimoğlu’nun uğradığı ve yemek yediği bir mekandı, tavsiye olunur.
(Grikos koyunda yer alan Plefsis restaurant’da öğle rakısı yapmadan birkaç saniye önce:)
Akşam yemeği için otelden çıkarak Grikos koyundan Petras Beach’e doğru yürümeye başladık (hemen bir sonraki koy) bu arada bayağı kalabalık bir tavernanın önünden geçtik, Barış akşam yemeğini burada yiyelim dedi, garson bütün masaların rezervasyonlu olduğunu 21.30’dan sonra da canlı müzik başlayacağını söyledi, Barış’ın ısrarı sonuç verdi, genç garson şefini çağırdı o da bizi geri çevirmedi ve bize küçük bir masa ayarladı, Flisvos restaurant ( taverna), gerek yemekleri, gerekse konumu ile harika bir mekan, garsonumuza Yunan yemeklerinden azar azar tatmak istediğimizi söyledik, harika şeyler yedik, birer 20 cl uzo içtik ve kişi başı 22 euro hesap verdik, aldıkları para helali hoş olsun, eğer Patmos’a giderseniz, Grikos da kalın veya kalmayın yemek için Flisvos tavernayı kesinlikle tavsiye ediyorum, oğlak eti ile fırında yaptıkları tandır, deniz mahsüllü börek, meze olarak sundukları fırında nohut, köfte, grekk salad her şey çok lezzetli idi, hele ki yaptıkları canlı müzik, en az 100 kişinin bulunduğu bir mekanda mikrofon olmaksızın, çıplak sesle yaptıkları Yunan müziği konukların şarkılara eşlik etmesi ile vaktin nasıl geçtiğini anlamadık, çok uzun zamandır ilk kez gece 02’ye kadar oturdum ve hiç sıkılmadım, güzel bir tatilin güzel bir final gecesiydi.
Patmos İçin Neler Söylenebilir;
Patmos, harika kalesi, eski şehri, plajları, restaurantarı ile mükemmel bir tatil adası, en lüks ile sıradan arasında çok minik fiyat farkları var, şöyle ki, lüks bir restaurant da 20cc lik uzo 8 euro ise, sıradan bir yerde de, 6 euro, aynı şeyi yemekler ve mezeler içinde söyleyebilirim.
(İşte Yunan adalarında yapılabilecek en güzel şey, tahta-hasır sandalyeler de kumsalın üzerinde akşam yemeği.)
Son gün Bodrum merkeze geri döneceğimiz Yeşil Marmaris firmasının feribotunun kalkış saati 17.00 idi, sabah bir gün önceki yorgunluğun ve alkolün etkisi ile biraz uyuduk, kahvaltının ardından birkaç adım ötemizdeki plaja giderek bir iki saat deniz keyfi yaptık, ardından da valizlerimi toparlayarak taksi ile Skala ya gittik, feribotumuz iskele de bağlı günü birlik getirdiği yolcularını geri götürmek için bekliyordu, biz de elimizde çek çekler ile fazla yürümek istemediğimizden ilk olarak bir markete giderek birkaç tane uzo aldık.
Yunanistan da tıpkı bizdeki gibi birçok Uzo markası bulunuyor, Poligami ve Bapbalıannh (barbarini derseniz anlıyorlar 🙂 bize son derece uygun, biz daha çok Poligami içtik, hafif damla sakızı kokulu 40 derece bir Uzo, market alışverişinin ardından feribotun kalkışına 2-3 saat olduğundan bir tavernaya oturup bir şeyler yiyip-içip vakit geçirmeye karar kaldık.
(Patmos adasın da, Skala bölgesinde yer alan küçük bir otel, ne kadar şirin değil mi?)
Şimdi burada bir şey anlatmak istiyorum, tabii bu yazacaklarım böyle bir sitenin konusu değil ama çok rahatsız olduk, günü birlik gelen vatandaşlarımız özellikle Skala bölgesinin cafelerini ve restaurantalarını doldurmuşlardı, aşırı bir neşe, bağırarak sohbet, sağ olsunlar gülmeyi tebessümü mumla arayacağınız kadar yüksek sesli kahkahaları ile adanın sessizliğini yok ettiler, eğer burada kalsalardı bu satırları yazmayacaktım ama şöyle bir şeye şahit olduk.
Saatimize baktık feribotun kalkışına 15-20 dakika var, garsondan hesap istedik, arkamızdaki masada, halleri vakitleri yerlerinde bu dünyada en az 50-60 yıl geçirmiş beş altı kişilik bir grup bulunuyordu, çevremizdeki Türk kadınlara aldırış etmeksizin argo konuşan sürekli küfür eden bu neşeli ama saygısız, hatta terbiyesiz insanlardan biri, bizim hesap istememizin ardından “arkadaşlar biz de kalkalım mı?” diyerek masadaki diğer arkadaşlarına sordu, bir diğeri aynen şu şekilde cevap verdi. “Oturun A….. Koyuyum, feribot bizi almadan nasıl olsa gidemez A….. Koyuyum Yunanlılar ceza kesiyor firmaya” dedi, diğerleri sanki harika bir şey söylüyormuş gibi kahkaha atmaya başladı, biz daha fazla canımızı sıkmamak için hesabı ödeyerek 100 metre ilerideki iskeleye gittik, Pasaport bankosundan geçerek feribotun serin salonunun da ki yerimizi aldık ve 17.40’a kadar, tam kırk dakika bu şekilde düşünen 4 eksik yolcuyu beklemek zorunda kaldık, ama dürüst olayım gelen 2 kişi bu bizimkiler değildi, son iki kişi de geri dönmedi, düşünebiliyor musunuz en az 200 kişi 40 dakika bekledi, eğer opsiyonumuz olmasa Bodrum-Ankara uçağını kaçıracaktık, ucu ucuna yetiştik, takdir bu satırları okuyan okuyucuya kalsın diyorum.
(Bütün Yunan adaları böyle mi bilmiyorum, ama karşılaştığım manzara hep buydu, Peyzaj, aydınlatma ve dekorasyonu ile göz zevkinizi okşayan işletmeler.)
Yunan Adalarında Ne Öğrendik;
İlk olarak euro 3 lirayken biz buralara niye gelmedik, aman allahım bedavaymış diyerek kahrettik, ardından harcadığımız paranın ülkemizden daha çok olmadığını düşünüp kendimizi teselli ettik, sessizlik içerisinde, tertemiz pansiyonlarda, kireç boyalı evlerde konakladık, harika akşam yemekleri yedik, hem öğle hem akşam yemeklerinde birer ikişer kadeh uzo içtik, plajda denizin bir iki metre kenarında, hem Leros hem de Patmos da öyle güzel plaj tavernaları var ki, sandalyenizde rakınızı kafanıza dikerken, dengenizi kaybetseniz denize düşersiniz.
Başka şeyler de gördük ve imrendik. Adalar da yüksek bina bulunmuyor, büyük otel yok, müzik sesi ile gürültü yapılmıyor, ısrarlı satıcı tezgahtar bulmak imkansız, basit şeyleri lezzetli ve kaliteli malzeme ile sunuyorlar, plastik sandalye ye rastlamadık, plajlarda şezlong şemsiye mafyası yok, bazı işletmeler birkaç (plastik olmayan) şezlong ile müşterilerine hizmet veriyorlar, bundan yararlanmak isteyenlerden ücret falan talep edilmiyor, eğer siz çağırırsanız garson gelerek sipariş alıyor, çağırmazsanız yanınıza bile uğramıyor, değnekçi yok, otopark yapılabilecek alanlar, partili arkadaşlara tahsis edilmemiş, para kazanan sakin-sakin yetecek kadar para kazanıyor, tatile gelen de kazıklanmadan, sinirleri ve kulakları yıpranmadan eğleniyor, yiyor- içiyor ve dinleniyor.
(Böyle sessiz olduğuna bakmayın, millet plajlar da, hele bir güneş kaybolup, akşam serinliği çöksün, o zaman görün siz bu masaları)
Gezi Sona Eriyor;
5 gün süren bu güzel tatilin ardından şu karara vardım, Allah ömür verirse farklı yıllarda Yunan adalarının tamamını görmeyi düşünüyorum, arkadaş gidilir mi derseniz evet gidilir, yukarıda saydığım sebeplerden ötürü, Tatilin başlangıcın da, ilk gün Turgutreis de deniz kenarında sıradan, uyduruk bir mekanda 35 cl rakı ile uyduruk bir meyveye 210 tl hesap ödedik, burada ise balık yedik, birkaç meze söyledik, 20 cl rakı içtik, meyve ikram ettiler, tatlı ikram ettiler ve son olarak da harikulade bir Mastika (sakız likörü) ve kahve sundular, 35 euro hesap verdik (iki kişi), huzur ise huzur, temizlik ise temizlik, lezzet ise lezzet ee daha başka ne lazım.
(Patmos kalesi içerisinde küçük bir meydan bulunuyor, metinde bahsettiğim gibi kale ve çevresi o kadar iyi korunmuş, öylesine güzel bir restorasyon geçirmiş ki, hayran kalıyorsunuz.)
Başladığım gibi bitireyim; Mitolojik hikayeler o bölge de doğduğundan mı en çok o bölgeye yakıştığından mı, güneş batmadan hemen önce, o değişik otları ve zeytinyağlıları ile soğuk bir kadeh rakı en güzel orada yudumlandığından mı bilmem Ege’ye “aşığım”.
Gezi Tarihi;
12.09.2018 – 16.09.2018