İSPANYA (ENDÜLÜS): GRANADA-CORDOBA-SEVİLLA-RONDA-MALAGA

İSPANYA (ENDÜLÜS) Malaga – Granada – Cordoba – Sevilla - Ronda

711-1492 yılları arasında İber yarımadasında Müslümanlığın etkisi altınka kalan bölgeye Endülüs deniliyor.

Seyahatimizi Nasıl Planladık;

Pandemi nedeniyle 2,5 yıldır bir yere gidemiyorduk ve bu zaman içerisinde kullanım süresi dolacak miller ile kestirdiğimiz biletlerimiz vardı.

2020 Kasım ayında bir ay sonra yanacak millerimiz ile 11 ay sonrasına (THY ile en fazla 355 günlük uçuş planı yapılabiliyor) 03 Ekim 2021 tarihine, THY’nın bu bölgede uçuş yaptığı tek nokta olan Malaga’ya biletlerimizi kestirdik. (İnşallah Corona o tarihe kadar sona erer bizde seyahatimizi yaparız diyerek, Nasrettin Hocanın göle maya çalması gibi bir şey :).

Covid salgını sona ermedi ama bazı Avrupa ülkeleri çift doz Biontech aşısını belgeleyen ziyaretçileri kabul etmeye başladı, bizde elimizde valizimiz ile Endülüs’ün yoluna düştük.

Endülüs için Kaç Günlük Bir Program Yapmalı;

Bu bölge dört ana şehirden oluşuyor (genel olarak ); Malaga – Granada – Cordoba – Sevilla. (Cadiz ve Ronda’yı da bu şehirlere ilave edebilirsiniz.) Seyahatimizi planlamadan önce yaptığım araştırmalar sonucunda minimum 5-6 günlük bir programın gerekli olduğu sonucuna vardım. Okuduğum blogların tamamında Malaga şehrinde turistik açıdan çok da bir şeyin olmadığından bahsediliyordu.

Bizde 6 gece 7 günlük programımızı şu şekilde yaptık.

1.Gün Malaga’ya uçuş, ardından Granada’ya geçiş.

2.Gün El Hamra sarayı ve şehir turu.

3.Gün Granada’dan Cordoba’ya geçiş, Cordoba’da görülecek yerlerin ziyaret edilmesinin ardından,Sevilla’ya varış.

4.Gün Sevilla serbest zaman

5.Gün Sevilla serbest zaman

6.Gün Sabah erkenden Sevilla’dan Ronda’ya hareket, ardından Setenil de las Bodegas (en meşhur beyaz köylerden biri) ve Malaga’ya varış.

7.Gün Türkiye’ye geri dönüş.

Yaptığımız programın oldukça verimli olduğunu söyleyebilirim, sadece son gün Malaga’nın hareketli, neşeli sokaklarını görünce keşke Sevilla’da bir gece  az kalıp Malaga’yı biraz daha gezseydik diye düşündük.

1.Gün; Ankara’dan 03.55 uçağı ile İstanbul’a oradan da 07.20 uçağı ile uzun bir uçuş olmasına rağmen saat 12.00 gibi Malaga’ya vardık.

Endülüs’te şehirler arası seyahat seçenekleri;

Açıkçası ilk başta tren ile seyahat etme düşüncesindeydik. Malaga-Granada-Cordoba-Sevilla-Malaga arasındaki 4 tren biletinin toplam ücreti 100 Euro civarındaydı. (Otobüs ile de seyahat seçeneği bulunuyor fiyat ise yaklaşık 70-80 Euro civarında tutuyor. Otobüs tercihi için ALSA adlı firmayı kullanabilirsiniz.)

Seyahatimize birkaç gün kala aile ve seyahat dostumuz Barış bende geliyorum deyince, tren ve otobüs seçeneklerini bir kenara bırakarak araç kiralamaya karar verdik.

İlk olarak, İnternet üzerinden OKmobility adlı firmadan 6 günlüğüne 135 Euro’ya küçük bir araç kiraladık. Burada araç kiralama ile ilgili birkaç önemli bilgiyi paylaşmak istiyorum. Ulusal olmayan (bilinmeyen) araç kiralama şirketleri ilk başta uygun fiyata araç rezervasyonu yapıyorlar, aracı teslim almaya gittiğinizde ilk önce upgrade teklifinde bulunuyorlar, ardından ise sigorta bilgilendirmesi yapıyorlar. Sizi sigorta yapmaya zorluyorlar, küçük bir çizik için bile “300-500 Euro para talep ederiz diyerek gözünüzü korkutuyorlar.

Endülüs’te Konaklama;

Araç ile seyahat edecek olmanın avantajı ile otel tercihini de bir kenara itekleyerek (çünkü maalesef Euro 10 Tl’yi geçti). Airbnb kanalıyla daha önceki seyahatlerimizde ki gibi ev kiralamanın daha uygun olacağı kararına vardık.

Önemli Not; Seyahat ettiğimiz Granada-Cordoba ve Sevilla’da tarihi kent merkezine araç ile girmek yasak, merkeze yakın otoparklarda (günlük) araç park etme bedeli ise neredeyse araç kiralama bedeline eşit, konaklayacağınız yerin ücretsiz otopark olanağının olup olmadığına dikkat etmenizi tavsiye ederim.

Ev kiralamak evde ufak tefek bir şeyler hazırlayarak akşamları bir şeyler içerek ve sohbet ederek seyahatin yemek masraflarını olumlu seviyede aşağıya çekiyor. Artı arkadaşlarınızla seyahat ediyorsanız keyifli zaman geçirmeye de katkı sağlıyor, özet kesinlikle tavsiye edilir.

Malaga – Granada arası seyahat; Bu dört şehir arasındaki karayolları İspanya’nın diğer şehirlerinden farklı olarak otoban ile birbirine bağlı değil ve ücretsiz!

Malaga –Granada arası 138 km’lik bir mesafe ve dağ-taş Zeytin ağacı dolu, keyifli bir seyahat sizi bekliyor.

Endülüs’e Ne Zaman Gidilir;

Bölgenin tamamı özellikle Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında çok sıcak oluyor (muş), Mayıs, Haziran ve Ekim başının uygun zaman olduğunu düşünüyorum.

GRANADA;

Granada da kör olmak kadar kötü bir felaket yoktur demiş şair, o zaman buyurun:)

Malaga’dan çıktıktan bir buçuk saat sonra Granada’ya vardık. Kiralamadan önce konaklayacağımız her evin özel otopark alanının olup olmadığına dikkat ettik (sebebini yukarıda anlattım).

Granada’da şehrin kalbinin attığı Elvira sokağının başında, şehrin popülerliği en yüksek restaurantı Los Diamantes’in 50 metre uzağında, El Hamra’ya ise 15 dakikalık yürüyüş mesafesinde bir noktada yer alan bir ev kiralamıştık. (Nokta atışı)

(Elhamra sarayını bu kadar önemli yapan en büyük unsurun, saray inşa edilirken yapılan geometri hesaplarıyla estetik anlayışı olduğu söyleniyor.)

Granada’da Ne Yapılır;

  • El Hamra görülmeli (yapılabilecek en önemli şey en azından Nasır sarayı mutlaka gezilmeli).
  • Granada Katedrali ziyaret edilmeli.
  • Tapasçılarla dolu ara sokakları ile Elvira caddesi mutlaka gezilmeli.
  • Yemek için Los Diamantes tercih edilebilir. (Fiyatları ortalamanın biraz üzerinde.)
  • Albaicin Müslüman mahallesi gezilmeli.
  • Sacromonte mahallesi görülmeli. (Çingene mahallesi olarak adlandırılıyor)
  • Plaza bid Rambla şehrin hareketli meydanı.

 

Peki biz ne yaptık;

İlk olarak eve yerleştikten sonra (zaten yukarıda bahsettiğim gibi evimiz Old Town içerisindeydi) şehri gezmeye başladık. Granada yürüyerek yarım gün içerisinde gezilebilecek bir şehir.

Kristof Kolomb’un heykelinin olduğu Isabel Catalica Meydanı’na ara sokaklara Granada Katedraline ve tapasçılarla dolu Elvira sokağına gittik ve birinci günü sona erdirdik.

 

EL HAMRA;

Okuduğum her metinde El Hamra’ya en az bir iki ay öncesinden bilet almak gerektiğinden bahsediliyordu. Saray için dört farklı bilet seçeneği var.

Bu bilet tipleri arasında Nasır Sarayı’nı ziyaret etmenize olanak sağlayan bileti seçmenizi tavsiye ediyorum. (Sarayın görülmesi gereken en önemli yeri). Biz de Generallife bahçeleri  ve Nasır sarayını gezmemize olanak sağlayan 14.85 Euro olan bileti internet üzerinden satın alarak sarayın yolunu tuttuk.

 

El Hamra’ya Nasıl Gidilir;

Konakladığımız evin yakın olması nedeniyle  biz yürüyerek gittik. Isabel Catalica Meydanından 8-12 dakikada bir C30 ve C32 nolu otobüsler ile Elhamra’ya gidilebiliyor. Yürüyerek gitmenin yorucu olduğu sarayın yüksek bir tepeye kurulu olduğu bilgisini de vereyim.

El Hamra’ya özellikle Nasır sarayına biletteki randevu saatinde gitmek gerekiyor, aksi takdirde içeriye girememe ihtimali bulunuyor.

KIZIL SARAY EL HAMRA;

Saray Granada’ya hakim bir tepeye kurulu, Endülüs döneminde Gırnata (Granada) Emiri Muhammet Nasır tarafından bugünkü haline getirilmiş.

Rivayete göre Muhammet Nasır bir seferden döndüğünde Granada sokaklarına dökülen halk,  “Galip Muhammet” diyerek tezahürat da bulunmuş, Muhammet Nasır kibrini, egosunu yok ettiğini ifade etmenin en güzel yolu olarak, sarayın her yanına “Allahtan başka galip yoktur” yazdırmış, sarayın inşası esnasında kullanılan geometri ve mimari bilgi, hesap ve kitap, sarayın estetiği, iç avluları, avlulardaki peyzaj düzenlemesi, serinlik sağlaması için (çünkü çok sıcak bir coğrafya)  içerisine yapılmış su kanalları sarayı İslam tarihinin en önemli eseri haline getirmiş. (Yapıldığı tarih itibariyle).

Endülüs Emevi devletinin çöküşünün ardından Saraya ilaveler de yapılmış, ama duvarlardaki Arapça dualara, “Allahtan başka galip yoktur” yazılarına hiç dokunulmamış, günümüze kadar özenle korunmuş ve günümüzde günlük ziyaretçi sayısı da sınırlandırılmış. Sarayı gezerken çantanızı sırtınıza takmanıza izin verilmiyor.  (dönerken sırtınızdaki çanta duvarlara sütunlara değmesin, zarar vermesin gerekçesiyle, hatta bir mermer sütuna elimi yasladığımda görevli tarafından uyarıldığımı söyleyeyim de bu koruma konusunun ne kadar titizlikle uygulandığını anlayın)

Sarayın çini yer ve duvar süslemeleri, kullanılan renkler, duvar kabartmaları, tavan süslemeleri, iç avluları, havuzların geometrik yapısı, avluların kenarında yer alan yapıların süs havuzlarına yansıması, iç avlulardaki su kanalları ve şehre hakim manzarası bu kızıl saraya gösterilen ilgiyi anlamanıza yol açıyor.

(Duvar ve yer süslemelerinde kullanılan çini seramikler, ince taş işçiliği hayranlık uyandırıcı.)

 

Granada seyahati sırasında yapılması gereken en önemli etkinlik, kesinlikle El  Hamra sarayı ziyareti olmalı.

Nasır sarayını ziyaret ettikten sonra sarayı karşıdan gören Generalife bahçelerine geçtik. Sultanın yazlık sarayı ve bahçesini tanımlayan bölüm Generalife olarak adlandırılıyor.

Daha sonra da Albaicin (Müslüman mahallesi) olarak adlandırılan semti ziyaret ettik, Albaicin mahallesinin hemen yanı başında Sacromonte adlı Çingene mahallesi bulunuyor.

İspanya’da yüksek tepelerde bulunan seyir teraslarına Mirador deniliyor. El Hamra sarayını en güzel seyredebileceğiniz seyir  terası Mirador San Nicolas Albaicin mahallesinde bulunuyor. Bu ziyareti akşam üzerine getirmenizi tavsiye ediyorum, güneşin açısı nedeniyle harika fotoğraflar çekme şansına sahip olacaksınız.

Granada’daki ikinci günümüzü El Hamra, Albaicin, Sacromente, Elvira Sokağındaki tapasçılarda, Katedralin etrafındaki eğlenceli ve hareketli sokaklarda geçirerek sona erdirdik.

Granada için şunu söyleyebilirim, Arap etkisinin günümüzde bile yoğun olarak hissedildiği, çok fazla öğrenci olması nedeniyle hareketli canlı, Endülüs’ün en ucuz şehri, kafelerde içecek siparişi verdiğinizde yanında bir adet tapas ikram ediliyor, getirmezlerse isteyin :). Birkaç şehri kapsayan seyahatiniz de zaman sorununuz varsa, El Hamra dahil, bir buçuk günden fazlası israf diyerek Gırnataya Granada’ya veda ederek Cordoba’ya geçelim o zaman.

 

CORDOBA;

İki saatlik bir yolculuğun ardından Cordoba’ya vardık, (Granada-Cordoba arası gezmeyi planladığımız dört şehir arasındaki en uzun mesafeydi 200 km)

10.YY da dünyanın en gelişmiş şehirlerinden biri olan Cordoba Halife 2.Hakem döneminde İslami eğitimin de merkezi haline gelmiş şehirde o dönem için başka örneği olmayan birçok kütüphane ve okul açılmış.

Günümüzde 300 bin civarında nüfusuyla Avrupa’nın orta ölçekli şehirlerinden olan Cordoba’nın en turistik mekanı İspanyolların Mezquita dedikleri Kurtuba Camii (Mezquita Arapça mescit kelimesinden türemiş) 600’ler de kilise olarak inşa edilen yapı eklemeler ile camiye dönüştürülmüş, günümüzde ise yine kilise olarak hizmet veriyor. Bırakın kardeşim her şey ilk günkü haliyle kalsın!

Mezquita’ya giriş paralı ücret ise 10 euro, biz içine girmeyi tercih etmedik. Cordoba eğer sıkı dolaşırsanız yarım gün içerisinde gezilebilecek bir şehir (en azından tarihi kent merkezi).

Cordoba’da Görülmesi Gereken Yerler;

-Kurtuba Camii

-Roma Köprüsü

-Kraliyet Sarayı

-Plaza Mayor Corredera

-Plaza de Las Tendillas

-Juderia olarak adlandıralan Yahudi mahallesi.

Endülüs’ün bu alımlı şehri düz bir ovaya inşa edilmiş, şehre girerken sizi tarihi Roma köprüsü karşılıyor, daha ilk başta bisiklet yolları, düzenli, temiz, trafiğe kapalı sokakları ile keyifli bir yerde olduğunuz izlenimine kapılıyorsunuz.

Covid nedeniyle tüm Endülüs kentlerinde gördüğümüz sakinliğe burada da rastladık, turist var ama öyle her taraf insan kaynamıyor. Tamam şu Covid belasından kurtulalım, ama bu sakinlikte fena sayılmaz diye düşünüyorum.

Mezquita’nın hemen yanı başında Yahudi mahallesi (Juderia) yer alıyor, mahallenin sınırları içerisindeki yapıların tümü aynı renkte boyanmış, zaten Cordoba’nın en göz alıcı sokakları buralar, Old Town olarak adlandırılan ara sokakları gezdikten sonra kalabalığı takip ettiğimizde kendimizi kentin en göz alıcı meydanında Plaza de Las Tendillas’da buluyoruz. Bu meydanı kesen caddeler ve ara sokaklar daha çok yeme-içme mekanları ile dolu, aynı zamanda tanınan markaların mağazaları da bu bölgede yer alıyor. Meydanı çevreleyen binalar gösterişli, meydanın tam ortasını ise bir heykel süslüyor.

Yarım veya bir saatlik bir yürüyüşün ardından bu bölgeyi turlayarak notlarımız içerisinde yer alan, Plaza Mayor Corredera meydanına gittik, Bu meydana tatlı bir rampa ile iniş kısmen kolay, geri dönüş ise biraz daha yorucu. Plaza Mayor Corredera’yı dikdörtgen (simetrik) şekilde inşa edilmiş küçük balkonlu odalar çevreliyor, Plaza Mayor Corredera günümüzde şehrin en kalabalık yeme-içme alanı, insanların sohbet ettiği, neşelenip soluklandığı meydan, bir dönem hapishane olarak, engizisyon döneminde de yakma törenleri için kullanılmış, ayrıca bu meydan tarih boyunca şenlikler, boğa güreşleri ve pazarlar içinde kullanılmış. Madrid’deki Plaza Mayor’un küçüğü olduğu söyleniyor. (Ben Madrid’i görmedim, söylenileni aktarıyorum.)

Bir sonraki durağımız Alcazar de Los Cristianos (Hristiyan Kraliyet Sarayı) oldu. Buraya girişte ücretli giriş ücreti 5 euro, Alcazar kelimesi İspanyolca’ya Arapça’daki El Kasr’dan geçmiş hem kale hem de saray olarak inşa edilen yapılara bu kelimeyi uygun görmüşler. Alcazar de Los Reyes Cristianos Cordoba’da La Mezquita’dan sonra en çok ilgi gören ikinci yer, saray antik köprüye çok yakın, aynı zamanda kralın Kristof Kolomb’a keşfe çıkmasını emrettiği yer.

Cordoba’nın diğer meşhur yerlerinden birisi de Calle de Los Flores, görülecek yerler listesine eklenmeli, Türkçe’ye çiçekli sokak olarak çevrilmiş.

Şehrin en sembolik ve ilgi gören meydanlarından birisi de, Plaza de Capuchinos.

 

Cordoba’da Yeme İçme;

Bar Santos dev Tortillası ve aynı zamanda Salmonrejo (soğuk servis edilen domates sarımsak ile yapılan çorba) ile meşhur bir işletme, Mezquita’nın hemen yanı başında yer alıyor, sadece turistler değil yerli halkta plastik tabak ve bardakta servis edilen Tortilla, Salmonrejo ve birasını alarak hemen surların dibine yere oturarak tüketiyor ve sohbet ediyor. Tortilla 4,5 Euro Salmonrejo Çorbası 2,5 Euro, çorba özel bir şey değil, Tortilla ise soğuk bir bira veya beyaz şarap ile düşünülebilir.

Bocadillo olarak adlandırılan Sandwich çeşitleri Cordoba’da çok yaygın.( Fransız baget ekmeğinin içerisine şarküteri ürünlerini yerleştirerek hazırlanmış sandwich çeşitleri denenebilir.) Cordoba sokaklarını gezerken sadece Bocadillo ve külah içinde atıştırmalık mezeler satan dükkanlara rastlayacaksınız.

 

Cordoba’da gezilecek başka önemli tarihi yapılarda bulunuyordu, bir lise arkadaşımızın oğlu (sevgili Hüseyin) önceki yıl Cordoba’ya Erasmus için gitmişti, seyahatimizden önce kendisinden tüyo istediğimizde oturup bize güzel bir yürüyüş parkuru hazırlamış, elimizden geldiğince bu plana uymaya gayret ederek Cordoba sokaklarını ve tarihi öneme sahip yapılarını görmeye çalıştık. Aynı gün üç gece geçireceğimiz Sevilla’ya yaklaşık 140 kilometrelik bir yolumuz olduğundan ve geceye kalmadan kiraladığımız eve yerleşme arzumuzdan ötürü daha fazla oyalanmadan Cordoba’dan ayrıldık.

Cordoba için şunu söyleyebilirim, Granada’dan daha temiz ve daha düzenli, en fazla bir günlük bir program ile şehrin altını üstüne getirebilirsiniz diye düşünüyorum. Daha 10.yy da bir milyondan fazla nüfusa, dev kütüphanelere, okullara sahip bu şehir mazisindeki o mirası koruyor, izlerini taşıyor bunu da ziyaretçilerine hissettiriyor.

Bisiklet yolları imrenilecek düzeyde (bizde olmadığından herhalde). Dikkatimi çeken bir başka ayrıntı da (Endülüsün tamamı yaz aylarında çok sıcak bir bölge olduğundan herhalde), trafiğe kapalı sokakların üstlerinin şık bir şekilde açık renk bir branda ile gölgeli hale getirilmiş olması oldu.

Hoşçakal Cordoba-Öyleyse istikamet Sevilla.

 

SEVİLLA;

Flamenkonun ana vatanı, Endülüs’ün en, İspanyanın dördüncü büyük şehri, gelişmesine ve büyümesine inat tarihi dokunun titizlikle korunduğu, geniş meydanları, büyük parkları, gösterişli at arabaları, o arabaları silindir şapkalarıyla kullanan sürücüleriyle hayranlık ve merak uyandıran şehir.

Müslümanlar El Hamra’yı inşa etti ise biz de ondan daha gösterişlisini Alcazar’ı yapalım diyen İspanyol krallarının şehri, gezen gören herkesin Endülüs bölgesinin en parlak şehri dediği Sevilla. Söylendiği kadar var mı bir bakalım!!! (Bir de minik bilgi, Sevilla, Sebiya diye okunuyor.)

Cordoba’dan ayrıldıktan140 km sonra Sevilla’ya vardık, Sevilla’da üç gün konaklayacağımız kendi özel otopark alanı olan bir ev kiraladığımızdan şehrin girişinde bulunan Lidl’a (bizim Bim’in A101’in içki de satılanı) uğrayarak evde yapabileceğimiz basit yemekler için malzemeler ve sudan ucuz olan İspanyol şaraplarından aldık.

Otopark Endülüs şehirlerinde büyük problem, zira biz günlük 22 Euro’ya 0 kilometre bir Peugoet 208 kiraladık, şaka gibi ama altı günlüğüne araç için 132 Euro bedel ödedik. Araç kiralama işi son derece konforlu, sizi özgür kılıyor ve ayrıca otobüs, trene göre daha ekonomik yolculuk yapmanıza yol açıyor. (Tatilin sonunda 800 km yol yapmıştık, toplam 50 Euro yakıt tükettik).

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu, konakladığınız otelin veya evin özel kendi park alanı olması, aksi takdirde araç bedeli kadar otopark parası ödemeniz içten bile değil. Öyleyse ya araba işine girmiyoruz, (bu Endülüs turunu zor ve yorucu bir hale getirebilir) ya da kendi özel otopark alanı olan otel ve evleri tercih ediyoruz.

Bir gün içerisinde Granada’dan yola çıkarak Cordoba’ya gittiğimizden, birkaç saat Cordoba sokaklarını dolaştıktan sonra Cordoba’dan Sevilla’ya seyahat ettiğimizden dolayı ilk akşam dışarıya çıkmamaya karar verdik. Yorucu bir gündü, evde kendimize mütevazi bir sofra hazırlayarak, marketten aldığımız şaraplardan dört tanesinin boynunu kopardık,2,5 kişi için (Nurşen diyette olduğundan sadece iki kadeh içti) dört şişe şarap, abarttığımızı kabul ediyorum. Ama burada bu paraya bu kalitede şarap alıp bol bol içmeyeni dövüyorlar, e dayak mı yiyelim. 🙂

Endülüs şehirleri arasında dağın-taşın-ovanın zeytin ağaçları ile kaplı olduğunu söylemek istiyorum, inanamayacağınız kadar zeytin ağacı var, zeytin cennetin meyvesi ya, şehirler arasında seyahat ederken, trafik kurallarına uyarak sakin sakin araba kullanarak cennetin içinde dolaştığınızı hayal edebilirsiniz.

Cennet benzetmesinden sonra, komşu cehennemden de bir not verelim. 4 Ocak 1492’de İspanya Meydanı yakınlarında sigara fabrikasının (günümüzde burası Üniversite olarak hizmet veriyor) yer aldığı meydanda ilk engizisyon katliamları yapılıyor. Yaklaşık 6 bin Müslüman ve Yahudi bu meydanda yakılıyor. Sevilla tarihi için kötü bir şöhret! İnsan cennet gibi yerleri hemencecik anında cehenneme çevirme konusunda çok marifetli.

Sevilla’ya da Ne Yapılır (Ne Yaptık);

Tarihi turistik merkezin tamamı yürüyerek gezilebilecek bir alan içerisinde, bu yüzden mağazalara girip çıkın, soğuk bir kadeh şarap için, tarihi meydanları-yapıları seyredin, portakal ağaçları ve palmiyeler ile süslü sokaklarını arşınlayın. Özet; Plansız, rotasız şehrin tadını çıkarın!

Tur otobüslerinin listesinde 15 farklı durak ve etkinlikten bahsediliyordu, bunların tamamını görme fırsatımız olmadı. Biz iki günlük Sevilla turumuzda şunları yaptık.

(Sevilla’da ara sokaklarda gezerken kapıdan içeriye avluya kafanızı uzattığınızda böyle düzenlenmiş alanlara, mekanlara rastlıyorsunuz)

 

İlk gün sabah evde hazırladığımız güzel kahvaltının ardından yürüyerek yola çıktık, 20-25 dakikalık bir yürüyüşün ardından tarihi merkeze vardık. Arabayı evde bıraktık, sebep bilindiği üzere pahalı otoparklar ve trafiğe kapalı merkezi sokaklar.

Sevilla’yı ikiye bölen Guadalquivir nehri (650 km uzunluğu ile İspanya’nın en büyük ve uzun nehri) üzerinde Alamillo Köprüsü bulunuyor, ilginç tasarımı ile çelik konstrüksiyon sanatının güzel bir örneği, hemen yanı başında bir yemek pazarı yer alıyor, görünce heyecanlandık, çünkü Barselona ve Bilbao’da keyifli zaman geçirdiğimiz yerlerden birini daha bulduk sandık, maalesef bu boyutta ve hareketlilikte değildi, nehrin yanı başında “Bienvenidos al Mercado D Trıana” bir şeyler atıştırmak ve soluklanmak için ziyaret edilebilir.

Pazarı turlayıp dışarı çıktından sonra sol tarafta Cajasal Tower’ı göreceksiniz, modern mimariyle inşa edilmiş silindir şeklinde yüksek bir bina, ilgimizi çekmediği için yanına kadar gitmedik, bu yüksek binanın çaprazında nehrin karşı tarafında Sevilla’nın simge yapılarından biri olan “Torro del Oro” yer alıyor, daha önce farklı kentlerde benzerlerini gördüğümüz kulelerden birisiydi. Kuleye çıkarak nehri ve şehri seyredebilirsiniz. Giriş ücreti 8 Euro.

Torro del Oro’nun önündeki iskelede nehir turu yapan tekneler bulunuyor, her saat başı hareket ediyorlar, tekne turu 18 Euro, süresi ise bir saat.

Kuleye birkaç dakika uzaklıkta yürüyüş mesafesinde, dev bir yeşil alan içerisinde Plaza de America yer alıyor. Şehirde görülmesi gereken başlıca yerlerden, bu park içerisinde sabahtan hazırlayıp sırt çantamıza koyduğumuz sandwich’lerimizi yiyerek biraz soluklandık, birer soğuk bira yuvarladık, park içerisinde küçük bir şelale, süs havuzları ve müze olarak faaliyet gösteren gösterişli bir yapı yer alıyor, kendinizi bol bol fotoğraf çektirmekten alıkoyamıyorsunuz.

Plaza de America’nın yanı başında ise bana göre Sevilla’nın en gösterişli yapılarından birisi Plaza de Espana yer alıyor.

Plaza de Espana Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinin 500. Yılı anısına Expo için inşa edilmiş, burada canlı müzik yapan sanatçıları, Flamenko gösterisini yapan grupları seyrederek harika vakit geçirebilirsiniz. Biz öylesine keyif aldık ki, ikinci gün yine buraya uğramadan edemedik.

Yarım daire şeklinde inşa edilmiş bu meydanın iki başında iki kule bulunuyor, bu kuleler Kral ve Kraliçeyi simgelemek amacıyla inşa edilmiş.

Flamenko; “Aşkın ve acının ritimle buluştuğu dans”.

Bir çok kez sinemalarda, televizyonlarda seyrettiğim Flamenko’nun aslında ne kadar asil ve muhteşem bir dans olduğunu Plaza de Espana meydanında anladım. Bir kadın bir erkek Flamenko dansçısı, bir solist ve gitaristten oluşan dört kişilik grup bizi resmen büyüledi. Akşam eve döndükten sonra cep telefonlarımızla çektiğimiz kısa videoları defalarca seyretmekten kendimizi alıkoyamadık.

Sevilla’da bulunduğunuz zaman dilimi içerisinde en güzel vakit geçirebileceğiniz yerin, Plaza de Espana olacağını garanti ediyorum.

Şehirde görülmesi gereken yapılardan birisi de eski sigara fabrikası, şu anda Üniversite olarak hizmet veren bu gösterişli yapıyı atlamayın derim. Bu alan ve yapı ile ilgili bilgileri yukarıda vermiştim, tekrara gerek yok diye düşünüyorum.

Bu güne kadar epey bir şehre gittik, epey bir katedral gördük, Sevilla katedrali mimari açıdan bir çoğundan farklı, şehirdeki son günümüzde ışıklandırılmış haliyle bir kez daha görelim diye gittiğimizde büyük bir bando eşliğinde dini bir tören düzenleniyordu (katedralin önündeki meydanda toplanmış yüzlerce insanın arasına katılmak istemedik sebep Covid 19) Catedral de Sevilla, Alcazar Sarayı ve Santa Cruz Mahallesi ile şehrin yeme içme mekanlarının tamamı Sevilla’da bir arada bulunuyor.

Alcazar Sarayı’na tıpkı El Hamra gibi ziyaret öncesinde bilet almak gerekiyor, giriş 18 Euro, günümüzde İspanya Kralı aktif olarak bu sarayı kullanıyor, biz Euronun 10 TL yi aşması nedeniyle bu seyahatimiz boyunca bazı yerleri atlamak zorunda kaldık. Çünkü iki bilet için güncel kur ile 400 TL bilet parası vermek zorunda kalıyorsunuz. İmkanlarını zorlayarak buralara kadar gidip bu sarayları müzeleri gezip-gezmeme konusunda kararsız kalanlar değil, ülkemizin parasını pul yapanlar utansın.

Santa Cruz mahallesi İspanya Meydanından sonra Sevilla’nın en keyifli ve gösterişli yeri, burası tarih boyunca Yahudilerin yerleşim yeri olarak varlığını sürdürmüş, Yahudileri asimile etme (yada o bölgeden kovalama, kaçırtma) amacıyla semt içerisine birkaç kilise inşa edilmiş, hatta semtin meydanlarından birisinde elinde haç ile Hazreti İsa heykeli bulunuyor.

Santa Cruz sokaklarında dolaşırken bir avluda küçük bir parka rastladık, portakal ağaçlarının altına oturup soluklanıp sohbet ederken, Türkçe konuştuğumuzu duyan bizden biraz daha büyük bir çift ile tanıştık, çocuklarının Barselona’da çalıştığını onu ziyarete geldiklerini, ama emekli maaşı ile 10 tl lik Euro karşısında istedikleri gibi gezip dolaşamadıklarını söylediler. Orta halli turistin sorunu hep aynı, ardından da Barselona’dan Sevilla’ya 15 euro’ya uçak bileti satın alarak geldiklerini anlattılar, gezmek her zaman çok pahalı bir iş değil. Ama aynı çift bir olay daha anlattı onu da aktarmadan edemeyeceğim, 15 Euro’ya uçak bileti aldık ama Barselona’da trenler grevde olduğu için geç kalacağız endişesi ile Havalimanına taksi ile gittik ve taksiye 40 Euro ödedik deyince hep beraber gülüştük.

Barselona’dan Sevilla’ya 15 Euro’ya uçak bileti al, havalimanı transferi için 40 Euro taksi parası ver.

Günümüzde Santa Cruz mahallesi, turistik mekanları, konaklama tesisleri, kaliteli restaurantları, cafeleri ve hediyelik eşya satan dükkanları ile aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bir bölge, Santa Cruz’a vakit ayırın pişman olmayacaksınız.

“Alameda de Hercules” meydanı uzun trafiğe kapalı bir alan, bu cadde boyunca onlarca restaurant, tapas ve cafe hem yerli halka hem de turistlere hizmet veriyor. Buradaki Duo Tapas okuduğum bloglarda çok övgü alıyordu (biz o bölgeyi gezmeden önce bir şeyler yediğimiz-içtiğimiz için uğramadık),

Duo Tapas’ı notlarınıza eklemekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Old Town olarak adlandırılabilecek bölgenin hemen kuzey sınırında (başlangıcında) Sevilla’nın modern estetik manada en ilgi çekici eseri olan Parasol yer alıyor.

Ahşap malzeme kullanılarak inşa edilmiş, üzerinde seyir amaçlı olarak bir yürüyüş yolu bulunuyor, tıpkı bir mantara benziyor altında kay kay ile gösteri yapan gençler dinlenmek için banklar bulunuyor. Sevilla’da görülmesi gereken yapılardan bir tanesi de Parasol.

Sevilla’da boğa güreşlerinin yapıldığı tarihi bir arena, Güzel Sanatlar Müzesi , Flamenko müzesi gibi bizim atladığımız etkinlikler için de zaman ayrılabilir. Flamenko müzesine uğradık, girişinde şık bir hediyelik eşya mağazası bulunuyordu, Flamenko gösterisi için biletlerin 30 euro olduğunu, gösterinin akşam belli bir saatte başladığını öğrendik, turistik bir mekan ve turistik bir fiyat olduğunu düşünüyorum.

İkinci gün evden biraz geç çıkarak listemizde bulunan etkinlikleri yapmaya başladık, evden geç çıktık, çünkü okuduğum bir iki metinde, Sevilla’nın geceleri bir ayrı güzel olduğu yazıyordu, gerçekten akşam hava karardıktan sonra, Sevilla’daki bazı tarihi yapıları bir de o gözle görmek güzel oluyor, tavsiye olunur. Ayrıca İspanyollar bizim gibi değiller, akşam yemeğine oldukça geç başlıyor, geceyi de geç sona erdiriyorlar, Katedralin çevresinde bulunan sokaklara akşam saat 23.00 gibi giderseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız, hareketli, canlı, kalabalık ve heyecanlı:)

(Sevilla parklarını dev palmiye ağaçları, sokaklarını ise Portakal ağaçları süslüyor.)

 

Özetle; Endülüs’ün bu göz alıcı şehri, kendisine bir iki günlüğüne gelen ziyaretçilerine çok şey vaat ediyor. Yukarıda dile getirdiğim gibi özellikle Plaza de Espana meydanı, Flamenko gösterileri, sokak sanatçıları, Santa Cruz mahallesi, Parasol gibi ilginç yapılar Sevilla’da güzel vakit geçirmenize yol açacak. Ayrıca ekstradan kişi başı 100’er Euro daha harcayabiliriz diyorsanız, Alcazar sarayına, Nehir kenarında yer alan kuleye gezi tekneleri ile yapılacak nehir turuna ve Flamenko gösterisine de katılabilir, seyahatinizi daha eğlenceli hale getirebilirsiniz. Bir de mutlaka Sangria için, Sevilla’ya gidin güzel vakit geçireceksiniz.

 

RONDA;

Sevilla’daki son günümüzde güne erken başladık, istikamet Ronda idi, Sevilla – Ronda arası 150 kilometrelik bir mesafe. Yine zeytin ağaçları, meyve bahçeleri arasında ilerleyerek düzgün bir karayolu bağlantısı ile Ronda’ya vardık.

Ronda modern boğa güreşlerinin yapıldığı ilk şehirmiş, küçük olmasına rağmen turistik açıdan yoğun ilgi görüyor. Şehir içerisinde yer alan tarihi boğa güreş alanı (Plaza de Toros) boğa güreşleri için yılda sadece bir kez açılıyormuş, hem yapı tarihi olduğu için, (bizim Aspendos gibi) hem de boğa güreşlerine hayvanseverlerin gösterdiği tepki nedeniyle deniliyor. Plaza de Toros İspanya’nın en büyük olmasa da (5000 izleyici kapasiteli) en eski boğa güreş alanı, içini görmek isterseniz ücret 6,50 Euro.

Boğa güreş alanı dışında Ronda’nın bu kadar ilgi görmesinin bir diğer sebebi de tarihi öneme sahip taş köprü,(Puento Nuevo, Türkçe’ye Yeni köprü olarak çevriliyor) insan burayı görmeden önce bir taş köprü ne kadar ilginç olabilir ki? diye düşünüyor, (ben düşündüm) köprü Ronda’nın iki yakasını 200 metre yüksekten birbirine bağlıyor. Puento Nuevo’nun yapımına 1542 yılında başlanmış, hesap hatası nedeniyle köprü yapım aşamasında ilk önce çökmüş, ama tekrar inşa edilmiş, inşası tam 200 yıl sürmüş.

Ronda’ya vardıktan sonra birer fincan kahve içip kahvaltı niyetine de bir şeyler atıştırdık, ardından boğa güreş alanına gittik, dik bir yamaçta kurulu olan parktan aşağıdaki vadiyi seyrettik, tarihi öneme sahip köprüde birkaç fotoğraf çektirdik.

Bahsettiğim bu park içerisinde Blas Infante’nin heykeline rastladık, hemen oracıkta cep telefonumuzla kim bu şahsiyet diye araştırdığımızda, Endülüs milliyetçiliğinin fikir babası olarak bilinen bu kişinin, Endülüs’ün köklerini araştırmak için Fas’a yaptığı bir seyahat sonrası Müslüman olarak Ahmet adını aldığını öğrendik.

Seyir terasından aşağıdaki vadiyi seyrettiğinizde şarap bağlarını göreceksiniz, Ronda şarap sevenlerin kalbinde önemli bir yere sahip, Şarap tadımı için Chincilla Winery ziyaret edilebilir.

Casa de rey Moro şehre su taşıyabilmek için kayalara oyulmuş bir kale ve aynı zamanda bir park, 231 basamak ile iniliyor. Köprüden seyrettiğiniz kanyonun alt başında yer alıyor. Benim üç kişiden oluşan gezi gurubum her şeye üşendiği için biz aşağıya inmedik. Tek başına inip çıkmak sıkıcı olacağı için bende inmedim.

Ronda birkaç saatiniz ve aracınız varsa (çünkü Sevilla, Malaga gibi büyük şehirlerin ortasında yer alıyor), bu coğrafyada ziyaret edilebilecek güzel bir şehir, ya buraya niçin uğradık vakit kaybettik ki diye düşünmeyeceksiniz.

Ronda’ya gelmenin şöyle güzel bir yanı daha bulunuyor. Setenil de las Bodegas adlı beyaz köy, Ronda’ya sadece 20 kilometre uzaklıkta. Bu seyahat boyunca Nurşen ile ikimizi en çok heyecanlandıran yer Setenil de Las Bodegas’ı görecek olmaktı. Ronda’dan ayrıldıktan sonra rotamızı Unesco dünya korunması gereken kültür varlığı listesinde bulunan “beyaz köylerden” en eksantrik olanına Setenil de las Bodegas’a çevirdik.

Not; Ronda’ya araç ile yaklaştığımızda iki büyük açık otopark alanında bulunan yüzlerce araba dikkatimizi çekti. Yakınlarda bir yerlerde büyük bir otel ya da bir kamp alanı olduğunu tahmininde bulunduk. Türkiye’ye döndükten sonra internetten araştırdığımda The Cat’s Cave kamp alanının Ronda’ya 15 kilometre uzaklıkta bulunduğunu orman içerisinde dinlenmek, yüzmek ve kamp yapmak için güzel bir alternatif olduğunu öğrendim. (Bu da Ronda ile ilgili minik bir bilgi olsun, internetdeki resimler güzel gözüküyor.)

SETENİL DE LAS BODEGAS;

Ronda’dan yola çıktıktan 25 dakika sonra Setenil de las Bodegas’a vardık, köyün girişinde bulunan büyük yer altı otoparkına aracımızı park ederek, önce dik bir yamaca tırmandık sonra indik, sonra dik bir yamaca daha tırmandık sonra bir daha indik (evet aynen böyle) Setenil de las Bodegas, yılan gibi kıvrılan bir nehir yatağının kenarlarındaki kayaların alt kısımlarına oyulmuş mağara evlerden, restaurantlardan, turistik işletmelerden oluşuyor.

Bu ilginç oluşum, kıvrımlı dik-yüksek vadi, yamaçlara ve kayaların içine oyularak inşa edilmiş kireç boyalı beyaz evler, restaurantlar, hediyelik eşya satan işletmeler Setenil de las Bodegas’ı bir kez gördükten sonra bir daha hiç unutmamanıza yol açacak.

Zaten çoğu günü birlik geldiğini tahmin ettiğimiz turist kalabalığı da bizim bu düşüncemizin kanıtı gibiydi.

Seyahatin programını yaparken gezilmesi gereken 20’ye yakın beyaz köy olduğunu görmüştüm, altı günlük Endülüs programımız da bu “beyaz köylerin” tümünü görebilme olanağımız olmadığından, sadece Burcu Esmersoy’un programında görüp not aldığımız Setenil de Las Bodegas’ı görme şansına sahip olduk. Bu ilginç köyü gezip dolaştıktan sonra, çok doğru bir tercih yaptığımızı anladım. (Ya diğerleri daha güzelse!)

İspanyolca’da seyir teraslarına MIRADOR” deniliyor demiştik. Mırador Companıa Mar Oceano, Setenil de Las Bodegas’ın seyir terası, üşenmeyip çıkmanızı tavsiye ederim, köyün bir kısmını yüksekten seyretmenize kıvrılarak ilerleyen vadinin içerisindeki oluşumu-yerleşimi anlamanıza yol açıyor.

Malaga’dan önceki son durağımız olan Setenil de Las Bodegas’tan ayrılmadan önce, vadinin alt tarafında mağara restaurantlardan birinin önüne yerleştirilmiş bir masaya oturarak güzel bir öğle yemeği yedik ve şarap içtik, böylesine özel bir “beyaz köyde” keyifli bir zaman dilimi geçirerek dinlendik ve sohbet ettik. Fiyatlar Türkiye ile karşılaştırıldığında makuldü. (örneğin; Kuzu pirzola 12 Euro, bir kadeh şarap 2,50 Euro vb.).

 

Setenil de Las Bodegas Malaga-Sevilla arasında yolunuzu biraz uzatacak olsa da, mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir “beyaz köy” gittiğinize zaman ayırdığınıza değecek.

Setenil de Las Bodegas’ta otoparktan aracımıza bindiğimizde, (otopark ücretsizdi, şaşırdık ama sevindik) navigasyona Malaga yazdığımızda, bu seyahatteki son durağımız için kat edeceğimiz yolun 110 km olduğunu gördük.

MALAGA;

Bir gün içerisinde önce Ronda ardından da Setenil de Las Bodegas’ı gezip, üç nokta arasında 300 km de yol yaptıktan sonra akşamüzeri Malaga’ya vardık, bu seyahatimizin bütünü boyunca yaptığımız gibi Malaga’da da ev kiralamıştık. Malaga’ya yaklaşırken Barış’a ev sahibine “Yarın sabahtan uçağımız var, Malaga da yerel halkın gittiği, lezzetli turistik olmayan bir mekan tavsiye eder misiniz? şeklinde bir mesaj atalım dedim”, ilgili ev sahibimiz birkaç dakika içerisinde birkaç öneri ile geri dönüş yaptı.

Son durağımızda ki eve valizleri atıp, (evin otoparkı birkaç yüz metre uzakta idi) arabayı da otoparka park ettikten sonra, bizim de sık sık gittiğimiz bir tapas diyerek tavsiye edilen mekanın adını navigasyona yazdığımızda yürüyerek 20 dakika mesafede olduğunu gördük ve Casa Lola’nın yolunu tuttuk.

Malaga biletimi 2020 yılının sonunda yanacak millerim ile 11 ay sonrasına almıştım, (çünkü Covid nedeniyle seyahat yasakları vardı ve kestirebileceğim en son tarihi tercih ettim) dolayısıyla araştırıp bilgi sahibi olmak açısından çok uzun zamanım oldu, bu süre boyunca okuduğum bütün metinlerde, Malaga için denizin dışında pek bir şey yok deniliyordu.

Son akşam yemeğimiz için (bunun meşhur son akşam yemeği tablosuyla alakası yok) Casa Lola’ya giderden okuduğum metinlerdeki “Malaga’da hiçbir şey yok” görüşünün bu şehre biraz haksız bir eleştiri olduğunu düşündüm.

Dıstrıto Centro olarak adlandırılan bölgeye vardığımızda şaşkınlık içerisinde kaldık, on binlerce insan (hiç abartmıyorum) güzel kıyafetler içerisinde, yeme-içme mekanlarını tıka basa doldurmuştu, her işletmenin önünde en az beş on kişi, bazen yirmi otuz kişi sıra bekliyordu, herhalde Cuma akşamı olduğu için böyledir diye düşündük ve kalabalığın içerisinde şaşkın şaşkın sağa sola bakarak insanlara, eğlencelerine, özgürlüklerine imrenerek Casa Lola’yı bulduk (Calle Granada 46). Sırf bu bölgeyi ve insanları görmek için bile Malaga’da bir gün geçirilir.

Akşam yemeği yiyerek bir şeyler içmeyi düşündüğümüz mekan tahmin ettiğimiz gibi doluydu, hatta önümüzde 10-15 kişi sıra bekliyordu, hep beraber bekleyelim kararına vardık, 15-20 dakika sonra sıramız geldi, ben her zamanki gibi (beklerken) insanlar ne yiyip-içiyor diye meraklı gözlerle masaları kontrol ettim, Barış benim bu davranışıma güldü ardından da menüden birkaç tapas seçti.

Casa Lola Malaga’da ve İspanya dışında da şubeleri olan büyük bir işletme, sipariş verdiğimiz tapasların lezzetleri ortalamanın üzerindeydi, Menüdeki tapasların fiyatları 2,30 ile 3,50 Euro arasında değişiyor, şarapların kadehi 2,5 Euro, Bira 3 Euro özetle fiyatların normal olduğu düşünülebilir. (Euro 3-4 tl iken buralar bedavaymış 🙂

Günün ve alkolün verdiği yorgunluğun ardından (evimiz yürüyerek 20 dakika mesafedeydi) kalkmaya karar verdik, saat 23.00’ü geçiyordu, biz eve dönerken insanların akın-akın bu bölgeye geldiklerine rastladık, daha önce söylediğim gibi, İspanyollar yemeğe oldukça geç başlıyorlar, geceyi de geç sonlandırıyorlar.

Sabah evdeki basit kahvaltının ardından Havalimanına giderek, (konakladığımız eve sadece 9 kilometreydi) aracımızı teslim ettik ve Endülüs tatilimizi sona erdirdik.

GEZİ SONA ERİYOR; Endülüs bölgesi, yüzyıllar boyunca Müslüman kültürünün etkisi altında kalmış, özellikle Granada hala Arap ve Müslüman etkisinin hissedildiği bir şehir. Tarihi kültürle dolu Cordoba alımlı, temiz ve düzenli, Sevilla ateşli, sıcak, heyecanlı, hareketli, Malaga neşeli ve Endülüs’ün küçük “beyaz köyler”i uzaktan bile gösterişli.

Bu seyahatte birçok kez şunu düşündüm “eğer Endülüs devleti yıkılmasa, İslam coğrafyası bugün farklı bir noktada olur muydu? Sevdiğim bir arkadaşım Endülüs’ün son kalesi Granada’nın düşmesi ile birlikte şehirdeki büyük kütüphanenin yakıldığına inanmadığını, Hıristiyan toplumunun o kitaplardan ve o günkü bilgi birikiminden faydalandığını düşündüğünü söylemişti. Bir fikir!

Son iki yıldır ekonominin ve ticaretin ülkemizde kötüye gitmesi, döviz kurunun çok artması nedeniyle, bu seyahatimizde arzu ettiğimiz bazı şeyleri yapmadık, çünkü tek bir etkinlik için 40 Euro civarında (en az) bilet parası vermemiz gerekiyordu, El Hamra sarayını gezmeyi tercih ettik, üç şehirde üç farklı evde 6 gece konakladık, otellerden uzak durduk, kahvaltılarımızı evde yaptık (hiç de fena olmadı), bir iki kez akşam yemeklerini evde geçirdik (Nurşen’in sevgili karımın ellerine sağlık), marketten güzel şaraplar aldık, hepsinin boynunu kopardık, bol bol yürüdük, yaşlandığımızı ve yorulduğumuzu hissettik, ardından yoksa iki yıldır evde oturmanın getirdiği hamlık mı diye moralimizi düzelttik.

En çok Flamenko’yu ve El Hamra’yı sevdik, Endülüs’ün en gösterişli şehrinin Sevilla olduğunu gördük, evden çıkamadığımız balkondan aşağıya baktığımız günleri hatırladık, gezmeyi çok özlediğimizi anladık. İstediğin zaman valizini hazırlayıp, bir yerlere gidebilme özgürlüğünün kıymetini öğrendik ve tanrıya şükrettik.

(Endülüs seyahatinin son fotoğrafı Plaza de Espana meydanından)

 

SON SÖZ; En son 2,5 yıl önce Sicilya’ya gitmiştik, arada başka programlarımız vardı, dünyayı ve sosyal hayatı alt üst eden Covid bu seyahatlerin bir kısmını iptal, bir kısmını da ertelememize yol açtı, sıkıntılı ve kötü günlerdi, ama çok kıymetli bir şey oldu, tanrı sağlığımızı korudu, aşı bulundu, hayat bir parça normal oldu, o zaman Allah sağlık versin, gezecek kadar da para versin, “Yeni yerlere gidelim, yeni yerler görelim…”

Gezi Tarihi;

03-10-2021 / 09.10.2021

Loading