2014 sonbaharında arkadaşım Müge eşi Burak ile birlikte seyahatten dönmüştü, tatilinin nasıl geçtiğini nereye gittiğini sorduğumda Budva’daydık cevabını verdi, bu daha önce adını duymadığım bir şehirdi, o gün Budva’nın, parçalanan Yugoslavya’nın bir şehri olduğunu, bugün Karadağ sınırları içerisinde, Adriyatik kıyısında bir tatil beldesi olduğunu öğrendim.
2015’e hızlı bir giriş yaptık, Ocak ayı içerisinde önce Cape Town (Güney Afrika), Haziran başında, Bologna – Verona – Milano, Zürih – Luzern (İtalya – İsviçre) seyahatleri yaptık, döndükten bir kısa bir süre sonra tekrar kaşıntı başladı, Barış ile bir gün sohbet ederken, Budva’dan ve Müge’den (ikisi de THY’de çalışan arkadaşlarım) duyduklarımdan bahsettim, Barış sonbahara doğru gidelim mi fikrini ortaya attı, gezme deyince kanı kaynamaya başlayan birinin reddedemeyeceği cümle “gidelim mi” dir.
Hemen internetin başına geçtim, Türk Hava Yolları ile nasıl bir seyahat yapabileceğimi araştırmaya başladım. THY Karadağ’ın başkenti Podgorica’ya uçuyordu, oradan Budva’ya taksi ile 50 dakikada ulaşılıyordu taksi ücreti de yaklaşık 40 euro tutuyordu.
Kararımızı verdik Eylül ayı başında deniz sezonu bitmeden Podgorica’ya oradan da Budva’ya gidecektik. Yaş ilerledikçe, tecrübe artıkça insan seyahatleri daha verimli ve daha tasarruflu hale getirmenin yollarını öğreniyor, haritadan madem bu cografyaya gidiyoruz başka nereleri görebiliriz araştırması yaparken, aslında balkanlarda şehirlerin ve ülkelerin birbirine çok yakın olduğunu fark ettim, fakat bir sıkıntı vardı, tren maalesef balkanlarda yaygın bir ulaşım aracı değildi, otobüs ise her yere ve her saatte yoktu, bende süreyi fazla uzun tutmadan (işi de düşünerek) 6 gece 7 günlük bir seyahat programı yaptım. Uçakla önce Podgorica oradan araç kiralayarak Bosna Hersek üzerinden Hırvatistan, kıyı şeridini takip ederek Kotor ve Budva ve son olarak Podgorica’dan aracı teslim ederek geri dönüş şeklinde. (Yurt dışında herhangi bir ülkeden veya şehirden bir araç kiralayıp başka bir ülkeye veyahut şehire o aracı bırakma imkanı olsa da bu oldukça maliyetli bir iş oluyor, aracı kiraladığınız firma, şoför ve yakıt parasını sizden tahsil ediyor.)
2015 Eylül itibari ile Karadağ’ın Türklere vize uygulamadığını fakat Avrupa Birliği üyesi olan Hırvatistan için Shengen vize gerektiğini belirteyim.
Uçak biletlerimizi kestirdik, ardından rentalcars.com adlı site üzerinden Budva’dan 6 günlüğüne aracımızı kiraladık. Bu site tıpkı Booking.com gibi çalışan bir şirket, Surprice adlı bir rent a car firması üzerinden bana voucher’ımı gönderdi, ama Herkeeeeesin kulağına küpe olsun yurt dışında araç kiralarken veya daha doğrusu Karadağ’da araç kiralarken bilinen, uluslararası bir firmayı seçin, çünkü havalimanına gittiğimizde büyük bir sürpriz ile karşılaştık, ortada ne firma vardı ne de kiraladığımız araç, önce danışmaya sorduk, bilmediklerini söylediler, ardından terminal içerisinde bulunan Avıs, Budget, Enterprice gibi şirketlerin tabelalarına bakıp keşke bunlardan birinden kiralasaydım diye hayıflandım, Barış rent a car firmalarından birine elimizdeki voucher’ı gösterdi, iyi niyetli görevli SurPrice adlı şirketin Podgorica şehir merkezindeki ofisini aradı, sonra da, firma sizin rezervasyonunuzun iptal edildiğini söylüyor dedi, nasıl iptal edilir kardeşim ücretini ödedik elimizdeki belgede aracın markası, kiralama tarihi, teslim alınacağı yer herşey yazıyor dedik, karşı taraftaki görevli (bizden kaynaklı bir hata olmadığını anlayınca) ben size on dakika içerisinde döneceğim dedi, tabii bu on dakika bir, bir buçuk saati buldu ve sonunda bize havalimanı içerisinde bulunan başka bir firmadan benzer bir araç tahsis ettiler, bunu böyle ayrıntılı yazmamın nedeni bu yazıyı okuyup bu tür bir seyahat planı yapan insanların daha dikkatli olmalarını sağlamak 🙂
İstanbul – Podgorica arası uçak ile bir saat elli dakika sürüyor, THY’nin iki saatin altındaki uçuşlarda sıcak yemek servisi vermediğini de böylece öğrenmiş bulunuyoruz. İstanbul havalimanında loung’ta içtiğimiz viskiler ve uçakta Barış ile yuvarladığımız Cin-Tonik’ler ile kafamız çakır oluyor, aracı beklerken boş durmayalım diye birer bira ile de cila yapalım derken, rent a car yetkilisi bir elimizdeki biralara birde bize bakıp, Barış’a, Karadağ’da alkole sıfır tolerans, kelepçeyi kolunuza takarlar diyor, araç kullanacağımızı üç tane sınır geçeceğimizi düşünmeden biz yaptık, aman siz böyle bir şey yapmayın diyorum, insanlar bu tür yazıları neler yapalım, nereleri görelim diye okurlar, benim yazım ise neler yapmayın, nelerden uzak durun şeklinde oldu.
Podgorica hava limanının küçük bir terminal binası var, Karadağ’ın toplam nüfusu 600.000 civarındaymış, en büyük şehri başkent Podgorica ise 160.000 nüfuslu bizdeki orta ölçekli bir kasaba kadar yani, aracı altı günlüğüne 200 euro’ya kiralamıştık, full kasko, çift şoför ve navigasyon isteklerimiz için havalimanın da bizden 80 euro daha aldılar, navigasyonu aktif hale getirerek yola koyulduk, Niksic üzerinden, Bosna Hersek sınırına vardık, yolda tek tük benzinlikler var marketlerinde pek bir şey yok ama içen için bira bol fiyatı da makul bir euro, bunlar kaşık kadar ülkeler, üç saat içerisinde sırasıyla Karadağ-Bosna Hersek ve Hırvatistan sınırlarını geçtik, kuyruk ve sıra yoktu, sessiz ve ıssız yerler, yol boyunca manzara güzel, bizim Antalya-Kemer’e benzeyen bir coğrafya da ilerliyorsunuz, yol 160 km kadar olsa da tek yön olduğundan, dağ yolu olup sürekli virajlar bulunduğundan ve üç kez de pasaport kontrolüne ve gümrüğe girdiğinizden üç buçuk dört saat kadar sürüyor, gerçi sadece Bosna Hersek sınırında bagajı açtırıp sembolik olarak tek bir valizi kontrol ettiklerini de belirteyim.
Kısacık bir seyahat olarak tasarladığımız yolculuğumuz sabah yedi de yataktan kalkıp, akşam yedi de Dubrovnik’e varmamızla yorucu bir hal alsa da, bu yorgunluk Dubrovnik şehir merkezini tepeden ilk gördüğünüz an da yok oluyor, güneş Dubrovnik şehir merkezinin ardında onlarca adanın arkasından bize müthiş bir manzara sunuyor, içimden belki bininci kez “görmek-gezmek güzel şey arkadaş” diyorum.
Dubrovnik’te bir arkadaşımızın tanıdığı vasıtası ile indirimli olarak Rixos otelde kaldık, otel muhteşem bir koyda, güzel bir tesis, yaz aylarında deniz tatili için de düşünülebilir, (Rixos Lıbertas Dubrovnik) tarihi şehir merkezine araç ile 5 dakikalık mesafede, bu mesafe yürüyerek de katedilebilir, kale surları içerisinde kalan bu bölge ya çok iyi korunmuş ya da muhteşem bir restorasyon geçirmiş, turistlere hizmet veren onlarca tesis var, fiyatlar ortanın üzerinde, old town da ara sokakların tümünü ağır-ağır gezmenizi öneririm otuz-kırk kişilik genç bir gurubun ellerindeki içecekler ile eğlendikleri bu kısa video’yu burada paylaşmak istiyorum, çok imrendim, çok…
(Teleferik veya karayoluyla çıkılan zirveden Dubrovnik)
Dubrovnik’e 15 km mesafede bulunan Cavtat adlı balıkçı kasabası muhteşem bir yer, ikinci bir gününüz varsa gün batmadan buraya gitmenizi ve akşam yemeği için buradaki hoş mekanların birini tercih etmenizi şiddetle öneririm.
(Cavtat sessiz, leziz ve temiz bir balıkçı kasabası)
(Cavtat’dan farklı bir kare)
Lokrum adası “Game of Thrones”adlı dizinin çekildiği yer, Dubrovnik’te görülebilecek bir mekan.
Oteldeki danışma masasında güleryüzlü, yardımsever genç kadın’a arabamızın olduğunu, yakın çevrede başka görülmeye değer bir yer olup olmadığını sorduğumuzda, Cavtat’dan 15-20 km sonra Gruda adlı bir kasaba olduğunu burada Konavle adlı bir restaurant ve değirmen bulunduğunu görmeye değer olduğunu söylemişti, bizde Cavtat’dan sonra bu yöne doğru hareket ettik, Gruda Dubrovnik’e 35 km mesafede bir köy, Gruda’dan 2-3 km sonra Konavle (Ljuta Viver) e vardık, pırıl pırıl bir yer burası eski değirmenler var Konavle burada bulunan Restaurant’ın adı bu restaurant da, Hırvatistan’a (veya Balkanlara) özgü güveç içerisinde kuzu eti yapıyorlar, burada bu yemeği yemek isterseniz 3 saat önceden haber vermek gerekiyor, çünkü bu yemek közün içerisine güvecin gömülmesi ve etlerin ağır ağır pişmesi ile yapılıyor, biz yemedik ama mutfaklarını ve nasıl pişirildiğini gördük, aracınız var ise kesinlikle gidin derim, restaurant bir derenin kenarında park şeklinde tasarlanmış yemek şart değil, gezip çıkmanıza da müsaade ediyorlar, bir öğün için düşünülebilir. Fiyatları bilgi olsun diye altta sunuyorum.
(GRUDA Bu bölgede onlarca değirmen bulunuyor.)
(Gruda’da bulunan Konavoski Dvori Restaurant’ın fiyat listesi)
Dönüşte Dubrovnik’i tepeden seyretmeyi düşünüyoruz, bu şehirde gün batımı muhteşem olduğundan özellikle güneşin batmasına yakın Bosanka tepesine çıkıyoruz. Buraya Dubrovnik merkezden teleferik ile de çıkılıyor ücret 13 euro, biz araç olduğundan araba ile çıkmayı tercih ediyoruz, tepeye 15 dakikada çıkılıyor (araç ile) Bosanka tepesinde hoş bir Restaurant’ta mevcut fiyatlar ise tabii ki turistik, buradan gün batarken manzarayı seyredebileceğiniz bir kaya parçasının üzerine oturup soğuk bir bira yuvarlayın derim, (aman kendiniz yuvarlanmayın;)
Para birimleri kuna Eylül 2015 itibari ile bir euro 7.30-7.50 kunaydı. Euro ile de alışveriş yapılıyor fakat kuna daha avantajlı.
Dubrovnik iki tam gün için görülmesi gereken çok güzel bir kent, daha fazlası yapılan şeylerin tekrarı olur.
Öyle ise Dubrovnik’te yapılması gerekenleri bir kez daha sıralayalım.
- Şehre girerken tepeden manzaranın tadı çıkarılmalı.
- Old Town sindirerek ağır ağır gezilmeli.
- Cavtat’a kesinlikle zaman ayrılmalı.
- Fırsat varsa Cavtat’dan sonra havalimanı yolundan Gruda – Konavoski Dvori ‘ye gidilmeli.
- Ve son olarak Bosanka tepesinden şehir doya doya seyredilmeli derim.
İlk başka üç gün Dubrovnik, üç gün de Budva olarak tasarladığımız seyahatimizin (gittiğimiz günü saymazsak) üçüncü gününde Dubrovnik’te yapacak bir şey olmadığından, bu güzel şehre bir gün önce veda ettik ve yola koyulduk, Navigasyon Dubrovnik’ten Kotor’a giderken size iki seçenek sunuyor, biz deniz kenarından olanı tercih ettik, Dubrovnik’ten çıktıktan yaklaşık 1 saat sonra Karadağ sınırına geldik, pasaport işlemleri bir kaç dakika sürdü, fakat Karadağ’a yönüne doğru ilerlerken, Hırvatistan tarafına doğru yoğun bir gümrük ve pasaport kuyruğu olduğunu fark ettik. (Yaklaşık 2 km araç kuyruğu vardı).
Kotor;
Bir önceki paragrafta önerdiğim yoldan geldiğiniz de Kotor körfezinin tamamını turlayarak, şehir merkezinin içine varıyorsunuz, körfezi turlarken, her tarafta 10 euro’ya boş oda yazıları vardı, biz Kotor’u gezip Budva’ya gitme düşüncesinde olduğumuzdan bununla pek ilgilenmiyoruz.
Kotor Adriyatik kenarındaki tarihi, muhteşem bir şehir, fakat burada yapılacak çok fazla bir şey yok, Körfez içerisinde küçük iki adet ada var, bir tanesi insan eliyle yapılmış olan (bizim kız kulesi gibi), bunlara küçük tekneler ile gidilebiliyor, bir tanesinde tarihi bir kilise var, körfez içerisinde büyük cruıse gemileri gözümüze çarpıyor, Kotor Adriyatik kıyısında gezi gemilerinin mutlaka uğradığı bir şehirmiş.
(Tarihi Kotor Kalesinden, Kotor Körfezi)
Burada da Dubrovnik’teki gibi kale surları içerisinde Old Town var, 2500 yıllık olduğu söyleniyor, kalenin bir kaç tane giriş kapısı var, ana kapının üzerinde Tito’nun bir sözü yer alıyor. “Başkasının olana el uzatmayız, bize ait olanı kimseye vermeyiz”. (güzel söz)
Karadağ’a geçer geçmez, ilk fark ettiğimiz şey, bu ülkenin Hırvatistan’ın çok gerisinde olduğu, gelir seviyesinin düşüklüğü oluyor. (Bir de otopark’ın pahalılığı) 3 saat karşılığında yolun kenarında bulunan boş bir arsaya arabayı çekiyoruz, çıkışta 12 euro park ücreti verince (bu ülkede bira bir euro ve biz her şeyi bira fiyatı ile mukayese ediyoruz) derin bir kedere kapılıyoruz.
Kotor’da yapılması gereken tek şey, kaleye tırmanmak, teleferik falan hak getire, tepeye çıkan merdivenleri dahi yapmamışlar veya yapamamışlar, fakat çıkış paralı, ücret 3 euro, görevli bilet vermeyip ödediğimiz ücreti cebe atıyor, tamam 10 euro yeter diyor (aslında biz dört kişiyiz ve ücret 12euro ediyor :(((
Çıkış da küçük bir kilise var, oraya vardığımızda Nurşen ve oğlum Batuhan pes ediyor, biz buradan daha yukarıya çıkmıyoruz diye, bir şey kalmadı beraber çıkalım desem de ikna edemiyorum, aslında bu mesafe çıkılacak toplam yüksekliğin üçte biri kadar, oldukça yorucu dik bir dağa tırmanıyoruz, yolda bir kaç kez mola veriyoruz en üst noktaya vardığımızda bu ülkede turizmin hala yapılamadığını para kazanmayı da bilmediklerini düşünüyorum, Cape Town’da Masa dağına teleferik ile çıktığımızda büyülenmiştim, dağın zirvesini turistik bir tesis haline getirmişler ve para basıyorlardı.
Neyse konuyu dağıtmayalım, hayatımdaki en dik ve yorucu tırmanışı gerçekleştiriyorum, ama buradan Kotor körfezinin öyle bir manzarası var ki, tırmanmayanlar buradan çekilmiş her resmi gördüklerinde pişman olurlar bilesiniz.
Öyleyse Kotor’da Ne Yapılır;
- Kotor körfezi etrafını araba ile turlamak
- Old Town da gezmek, soğuk bir şeyler içmek (eğer Kotor’da kalınacak ise burada bulunan tarihi evlerden birinde konaklamayı öneririm).
- Mutlaka ama mutlaka (eğer bir sağlık sorununuz yoksa) kalenin zirvesine tırmanmak ve muhteşem manzarayı seyretmek, çıkarken yanınıza içecek bir şeyler almanızı öneririm.
Kotor şehir merkezini terk etmeden arabanın deposunu dolduruyoruz, (40 euro’ya) araç kiralama bedelini bir kenara koyarsak, bu tür seyahatlerde araba kiralamak size sınırsız özgürlük veriyor, oldukça da ekonomik aslında. Kotor’dan 1 km’lik bir tüneli geçerek ayrılıyoruz, tünelin diğer yanında 5-10 km sonra Tivat var ve burası Karadağ’ın başka bir kenti, burada genellikle Rus turistlerin kullandığı bir havalimanı da mevcut, yarım saat sonra Budva’dayız, Barış THY’nın anlaşmalı olduğu Quenn of Montenegro otele iki gün için rezervasyon yaptırmış (aslında üç gün kalacağız ama 13 Eylül için otelde yer yok, bizde son gün Booking.com üzerinden Budva şehir merkezinde bir pansiyon ayarlıyoruz) Dubrovnik’te yapılacak başka bir şey olmadığını düşündüğümüzden Budva’ya bir gün erken geliyoruz ama SÜRPRİZ!! otelde yer yok, akşam olduğundan otelin hemen yanı başında başka bir otele gidiyoruz, resepsiyonda bulunan genç kız yer olmadığını ama apart otellerinde iki yatak odası mutfağı bulunan bir daireleri bulunduğunu söylüyor, (aslında bu daire de 6 kişi kalabilir) fiyat 50 euro, sonraki günler için rezervasyon yaptırırsak fiyatı 40 euro yapabileceğini söylüyor, tertemiz içinde bütün mutfak araç gereçlerinin bulunduğu bu daire bu tür bir tatil tercih edenler için ideal, (Stella otel ekonomik kendin pişir kendin ye tatil için ideal!!) ayrıca görevli kız hemen bir alt sokakta bulunan Atlantıc Restaurant için %5 lik bir indirim kuponu verip, şiddetle tavsiye edince soluğu burada alıyoruz, eğer Budva’ya gidip, Becici’de kalırsanız burayı kesinlikle tavsiye ediyorum, harika yemekleri var, fiyatları uygun temiz küçük bir işletme, Karadağ’ın mutfağı bize çok yakın, öyle ki, Cevapcici dedikleri köfte bizim İnegöl köftemiz, dana eti ile yapılıyor kocaman bir porsiyon, neredeyse iki kişilik ve bizden daha lezzetli yaptıklarını söylemeliyim (İnegöl köftesi yapanlar kızmasın ama durum bu) dört kişi lezzetli bir yemek yeyip birer kadehte şarap içiyoruz fiyat 50 euro, bu Restaurant’da balık çeşitleri, steak, salatalar, makarnalar da denenebilir, biz öylesine sevdik ki üç kez burada yemek yedik.
(Becici’de bulunan Atlantik Restaurant)
Budva’da ki (yoksa Becici’de ki mi demeli) ikinci günümüzde Queen of Montenegro otele yerleşiyoruz, deniz kenarında kendi özel plajı olan (şezlong ve şemsiye paralı ücret 5 euro) YP olan bir otel, kahvaltı yeterli, akşam yemeği başarılı, içecekler uygun fiyatlı ve meraklıları için bir de Casino’su var, çalıştıran da bir Türk, bir akşam Casino’ya uğradığımızda içeride kumar oynayan 10 kişi varsa, 9’unun Türk olduğunu görüp şaşırıyoruz, kumar masalarının kenarlarında çiğ köfte tabakları ve rakı kadehleri var, keşke başka konularda, başka mekanlarda kendi kültürümüzü aktarsaydık daha iyi olmaz mıydı :((( Nurşen otelde bulunduğumuz iki gün 20’şer euro sermaye ile makinede rulet oynayıp 70 euro kazandı, ama bakın burada söylüyorum kumar yeryüzündeki en kötü alışkanlıklardan birisidir ve insanoğlunun uzak durması gerekir. Akşam yemeğinden sonra Budva şehir merkezine gidiyoruz, yaz sezonu sonu olması nedeniyle orta yaş gurubunun üzerinde bir turist gurubu var, Budva için şunu söyleyebilirim, burası Antalya’nın 15 sene öncesine benziyor, tarihi bölgeyi, kale surları içerisinde kalan ve günümüzde turistlere hitap eden işletmelerin bulunduğu yerleri gezip otelimize dönüyoruz, otelin terası ve Becici koyunu seyredip birer kadeh içki içerek bu günü de tamamlıyoruz. Ertesi gün için aynı şeyleri yapmaktansa başka neler yapabileceğimizin araştırmasına başlıyoruz, Budva’dan güneye doğru gittikçe küçük turistik kasabaların, koyların olduğunu öğrendiğimiz de harekete geçiyoruz, yaklaşık 80 km boyunca Karadağ’ın kıyılarını seyrederek hoşumuza giden yerlerde soluklanıp bir şeyler içerek günü tamamlıyor ve otele dönüyoruz, bu 80 km lik gezi için bir şeyler söylemek gerekirse, Becici’den sonra Sveti Stefan adası bulunuyor bu şirin ada Karadağ’da bulunan en ilginç yer, Karadağ ile ilgili görsellerin birincisi, ada halka açık değil, her ne kadar ada dediysem de, aslında karaya incecik bir yol ile bağlı, surlar içerisinde, tarih boyunca defalarca saldırıya uğramış yeniden inşa edilmiş, fakat tarihi doku hiç bozulmamış, günümüzde ise otel olarak hizmet vermekteymiş, ama müşteri kitlesi Hollywood yıldızları ve dünya jet sosyetesiymiş, burada bir kaç fotoğraf çektirip yola devam ediyoruz, yaklaşık yarım saat sonra Petrovac kasabasına varıyoruz burası deniz tatili yapmak için son derece sevimli, şirin bir koy, limanda oturup bir şeyler yeyip içiyor hem Petrovac’ın tadını çıkarıyor hem de soluklanıyoruz, Petrovac’dan sonra Sutomore kasabası var, burası dar gelirli insanların tatil yaptığı bir kasaba gibi geldi bana, Petrovac kadar güzel bir yer değil, Arnavutluk sınırına doğru yola devam edip Karadağ’ın Bar şehrine kadar gidiyoruz, Bar şehirleşmiş büyük sayılabilecek limanı olan bir kent, ama turistler için pek ilgi çekici bir kent değil, Türkler için ise burada bir sürpriz bulunuyor, Tika vakfı buradaki bir caminin yapımını üstlenmiş ve ibadete açmış, adı Selimiye Cami, içerisi çok bakımlı, caminin yakının da tarihi Bar kalesi var, kaleye doğru ilerlerken şirin kafeler, hediyelik eşya satan dükkanlar bulunmakta, Bar görülmeli mi derseniz hayır derim, ama yolunuz buralara kadar düşerse Kaleyi, Selimiye Cami’ni görmenizi tavsiye ederim.
(Bar kentindeki, tarihi kale)
(Kaleye Arnavut Kaldırımlı hoş bir rampadan çıkılıyor)
Son günümüzde otelden ayrılıp Budva şehir merkezindeki Apartments Teona adlı pansiyona gidiyoruz, Booking.com üzerinden yaptırdığımız rezervasyon ile gittiğimiz bu tesisin, odaları küçük, sadece bir gece yatıp ertesi gün Türkiye’ye gideceğimiz için buna takılmıyoruz, odalarımıza yerleştikten sonra, Budva’nın hemen karşısında bulunan yerli halkın Hawai adası dediği adaya gidiyoruz, buraya gitmek son derece kolay, marinadan sürekli küçük tekneler kalkıyor, biz küçük bir tekneye dört kişi atlayıp 10 euro ödeyerek 10 dakika içerisinde buraya varıyoruz, plajda uzanıp yatmak, denizin tadını çıkarmak için güzel bir yer, Karadağ’da ki son günümüzü Nicola adası (Hawai)’nda tamamlıyoruz, otele gelip biraz istirahatin ardından akşam yemeği için maceraya atılmadan Atlantıc Restaurant’a (Becici’ye) gidiyoruz.
(Budva’da bulunan Dans Eden Kız Heykeli kentin simgesi)
Son gün kaldığımız pansiyonun kahvaltı hizmeti olmadığı için, bir Bürek’ciden aldığımız Börek’leri marketten aldığımız meyve suları eşliğinde, Podgorica’ya doğru giderken, Sveti Stefan adasını, Becici’yi, Budva’yı, St. Nicolas adasını seyrederek midemize indiriyoruz, ardından 45 dakikalık bir yolculuğun ardından Podgorica’dayız, Budva’da yapacak başkaca bir şey olmadığından Podgorica’ya bir kaç saat erken gidip Karadağ’ın başkentini gezelim diyoruz, size bunu tavsiye etmiyorum, çünkü ilginç olan hiç bir şey yok, 160.000 kişinin yaşadığı küçük bir kasaba bence burası, Karadağ fazla beklenti ile gidilmediğinde güzel bir ülke, doğası bozulmamış, deniz temiz, içki ve yemek ucuz ve leziz. Ve Podgorica Havalimanındayız aracı rent a car’a teslim edip check in yaptırıyor ve Küçük Balkanlar turumuzu sona erdiriyoruz. Karadağ’ın Herceg Novi, Kotor, Tıvat, Budva, Petrovac ve Bar şehirlerini gördüğümüzü ülkenin turizm ile geçimini sağladığını fakat turizmden para kazanma konusunda gelişmiş Avrupa ülkeleri kadar başarılı olamadıklarını söylemek isterim, Karadağ daha da çok Budva Komünist dönemden gelen alışkanlıkla daha çok Rus turistlerin deniz tatili için tercih ettikleri bir yer, biz daha önceden akıl edemediğimiz için yapamadık ama, bu destinasyona bir iki gün daha ekleyerek balkanlarda daha çok ülke ve şehir gezilebilir, çünkü bu coğrafyada şehirler ve ülkeler birbirine yürüme mesafesinde 🙂 örneğin Arnavutluk görülebilir, Bosna Hersek’e, Mostar’a zaman ayrılabilir diye düşünüyorum.
Budva’da Yapılması Gerekenler için şunlar söylenebilir;
- Budva marinası ve kale görülmeli,
- Kalenin hemen yanında bulunan Dans Eden Kız heykeli görülmeli, buranın biraz daha ilerisinde küçük hoş bir plaj bulunmakta.
- Eğer Budva’da kalınıyorsa Becici’ye mutlaka gidilmeli, ben Becici’de konaklamayı tavsiye ederim.
- Sveti Stefan hem gündüz, hem de gece görülmeli masalsı bir görüntüsü var.
(Stevi Stefan)
- Petrovac’a gidilmeli, çok şirin bir tatil beldesi, iskelede bulunan cafelerden birinde soluklanmayı bir şeyler yeyip-içmeyi öneririm.
- Budva’nın hemen karşısında bulunan Hawai adasına gidilmeli, deniz keyfi yapılmalı.