AVUSTURYA - ALMANYA; Salzburg - Hallstatt - Münih

Salzburg - Hallstatt - Münih Salzburg;

Salzburg – Hallstatt –  Münih

 

Salzburg;

 

Unesco Korunması Gereken Dünya Mirası listesinde bulunan, barok mimariyle inşa edilmiş ve çok iyi korunmuş tarihi merkezi, yakın çevresinde günü birlik yapılabilecek harika etkinlikler ile Salzburg ziyaretçilerini pişman etmeyecek bir şehir. Salzburg’un Mozart’ın doğduğu ve yaşamının bir dönemini geçirdiği şehir olması bu kentte olan ilgiyi bir kat daha arttırıyor.

 

      1     

(Salzburg kalesinden Old Town.)

 

 2

   ( Kaleden bakıldığında şehrin arka tarafında kalan geniş çayırlar muhteşem bir manzara sunuyor)

 

Salzburg’a kaç gün ayırmalı;

 

Kent merkezi için bir tam gün yeterli, zira Salzburg’un merkez nüfusu 150 Bin civarındaymış, bu nüfusun 8-10 Bini Türklerden oluşuyormuş, basit bir hesapla sokakta gördüğünüz her 15 kişiden birisi Türk. (Nurşen’le birlikte biz bu tatil için 3 gece 4 günlük bir program yaptık ayrıntılar aşağıda 🙂

 

Salzburg’da Ne Yapılır;

 

Salzburg’da bir günde neler yaptık, İstanbul’dan 08.55’de kalkan uçağımız 2 saat 20 dakikada Salzburg’a indi, saat farkı nedeniyle daha saat 12 olmadan otelimize yerleştik, Salzburg hava limanı şehir merkezine oldukça yakın, taksi ile ulaşım 20 euro civarında tutuyor, havalimanı önünden şehrin değişik noktalarına giden farklı otobüsler bulunuyor, bilet şoförden temin edilebiliyor, ücret ise 2.5 euro (eee tabii böyle olunca biz otobüsü tercih ettik), 20 dakikalık kısa bir yolculuğun ardından, hava limanından bindiğimiz 2 no’lu otobüs ile merkez tren istasyonuna varıyoruz, otelimiz otobüs durağının yanı başındaki Ramada Otel; Otel yeni inşa edilmiş son derece temiz, kahvaltısı zengin ve doyurucu, personel ilgili, aklımda kalan eksik ise, odada mini bar bulunmaması (yani marketten ucuza satın alıp odaya getirdiğiniz biraları soğutamıyorsunuz). (Fiyat ise iki kişi iki gece OK 210 euro)

 

Birkaç dakika içerisinde giriş işlemlerini yapıp, valizleri odaya kendimizi de sokağa atıyoruz, Otelin yanı başında bulunan Salzburg Tren Garı içerisinde bir Turizm ofisi bulunuyor, (şehir merkezinde Mozartplatz’da bir ofis daha var) buradan hemen yirmi dört saatlik Salzburg Card satın alıyoruz, kartın fiyatı 31 Nisan’a kadar 24 bu tarihten yaz sonuna kadar ise 27 euro, bu kart ile süresi dahilinde (48 saatlik olanı 36 euro) Salzburg’da toplu taşım araçlarına binebiliyor, bütün müzelere de girebiliyorsunuz, kesinlikle pahalı olduğunu düşünmeyin, ofisteki görevliye neler yapabileceğimizi sorduğumuzda, ilk önce tren garının önünde durağı bulunan 25 no’lu otobüs ile Hellburnn sarayına gitmemizi tavsiye ediyor, biz de tavsiyeye uyuyoruz. Hellburnn sarayı şehrin biraz dışında, buranın yanı başında bir hayvanat bahçesi de bulunuyor, (şehir dışında dediğime bakmayın, 20-25 dakikada varıyorsunuz) burası çok güzel düzenlenmiş devasa bir park aslında, içerisinde bir müze ve su oyunlarının (şakalarının) bulunduğu fıskiyeler bulunuyor. Gidilir mi, derseniz, bence yapıldığı tarihte sadece suyun itme-kaldırma kuvveti kullanılarak ortaya çıkarılan bu ilginç parka-müzeye-saraya mutlaka gidin derim.

Sarayın bahçesi (su oyunlarının-şakalarının) bulunduğu alan rehber eşliğinde geziliyor, bilet ofisine Salzburg Card’ı göstererek bahçeye giriş bileti alıyorsunuz (Salzburg Card’ınız yoksa bahçeyi gezmenin bedeli 12 euro) ve rehber eşliğinde 30 dakikalık bir tur ile bahçeyi geziyorsunuz, ardından yamaçta bulunan müzeyi gezip gezmemek ise sizin bileceğiniz bir iş, biz Salzburg’da sadece bir günümüz olduğundan ve şehir merkezinde gezilecek yerler bulunduğundan geldiğimiz gibi otobüsle şehir merkezine geri dönüyoruz.

 

 

3

(Hellbrunn Sarayı’nın biletle girilen bahçesinde İlginç su gösterilerileri, su şakaları bulunuyor.)

4

(Salzburg Nehrinde Gezi Tekneleri ile turlar Düzenleniyor.)

 

 

5

(Hellbrunn Sarayı mükemmel düzenlenmiş bir parka ve peyzaja sahip.)

6

(Hellbrunn Sarayı bahçesinde su oyunları ve şakalarıyla turistlerin keyifli vakit geçirmesini sağlayan onlarca sanat eseri ve oyun alanı bulunuyor.)

 

 

Şehre hakim bir tepede bulunan Salzburg kalesi kesinlikle çıkılması gereken bir yer, kale ilginç olmasa da, size öyle bir tarih, doğa, orman manzarası sunuyor ki, uzun bir süre şehri ve doğayı seyretmeden bu alandan ayrılamıyorsunuz, kale içerisinde tarihi kenti seyredip bir şeyler yiyebileceğiniz bir restaurant-cafe’de bulunuyor, bir soğuk bira yuvarlayın derim. Kaleye merdiven ile de çıkılabiliyor, ama bu oldukça yorucu ve zor, biz Salzburg Card’ı kullanarak füniküler ile çıktık, (füniküler 11 euro) aşağı iner inmez Mozart’ın doğduğu ev olarak bilinen ve günümüzde müze olarak hizmet veren Mozart Geburtshaus’a gittik, Salzburg Card her yerde olduğu gibi burada da geçiyor, ilginç görülmesi gereken bir müzemi tartışılır, (Salzburg kartınız yoksa bu müzeye giriş bileti 12 euro) ardından ferforje tabelaları, hediyelik eşya satan dükkanları kafeleri turistik mekanlarıyla hareketli cadde Getreidegasse’yi ve Griesgasse’yi geziyoruz, ardından da Salzburg Modern Müzesinin yolunu tutuyoruz, (müzeye Griesgasse caddesini takip ederek ulaşabilirsiniz) Modern müzeye dik bir dağın içine inşa edilen asansör ile çıkılıyor, Salzburg Card burada da geçiyor (eğer kartınız yoksa çıkış bileti 10 euro) yukarıya çıktığınızda yürüyüş ve bisiklet yolları ile harika bir park ve farklı açıdan muhteşem Salzburg manzarası sizi karşılıyor. (bunu da mutlaka yapın derim). Modern müzenin bulunduğu dik yamacın altındaki sıralı, sırtını dağa yaslamış binalar dikkatini çekecektir, bu binaların üzerinde genelde iki adet tarih bulunuyor, örneğin 1432 – 1815 gibi, bu tarihlerin ilki binanın inşa edildiği yılı ikincisi ise restore edilen yılı ifade ediyor. (Eğer gerçekse, 700-800 senelik binaları insanların konut ve iş yeri olarak kullanmaları son derece ilginç).

 

Salzburg Modern Müzesinden (Museum der Moderne Mönchsberg) geldiğimiz gibi asansörle aşağı inip nehri takip ederek Mirabellgarten’a gidiyoruz, giderken nehir üzerinde yaya yolu olarak hizmet veren bir köprünün çoğunluğu kırmızı kilitler ile dolu olması ilgimizi çekiyor, kırmızı kilitlerin görüntüsü şehre güzellik katıyor. Bu arada nehir kenarının insanların güneşlenip, çimlerin üzerine uzanabilmesi için düzenlenmesi dikkatimizi çekiyor, Avrupa’nın en güzel yanı bu herhalde, insanlar özgür, rahat, kimse kimsenin ne yaptığıyla ilgilenmiyor, sevgilisiyle şampanya, şarap içende var, bikinisiyle, şortuyla güneşlenen de, asma kilitler ile hemen dikkatinizi çekecek köprüden nehrin karşı tarafına geçtiğinizde Mirabellgarten’a ve Mozart’ın yaşamının bir kısmını geçirdiği eve (müzeye) varıyorsunuz.

 

7

 

(Bu binaların en yenileri bir kaç yüzyıllık, Salzburg Modern Müzesi’ne çıkmak için bu binalardan birinin içine giriyorsunuz, -geniş giriş alanı ve asansörler dikkatinizi çekecektir- dağın içine inşa edilmiş asansör ile tepeye çıktığınızda ise deyim yerinde ise, Salzburg ayaklarınızın altında kalıyor.)

 

8

(Salzburg Modern Müzesine çıktığınızda farklı açıdan muhteşem kale ve şehir manzarası ile karşılaşıyorsunuz.)

 

Mirabellgarten, Avrupa’da onlarca benzeri olan saraylardan biri, halka açık değil, sarayın bahçesi ise son derece güzel düzenlenmiş, ama eğer Viyana’ya gidip, Belvedere ve Schönbrunn saraylarının bahçe peyzajını gördüyseniz burası onun kadar ilginç gelmeyebilir. (Avusturyalılar peyzaj işini biliyorlar).

 

9

(Şehrin içinden geçen nehir üzerinde onlarca köprü var, bunlardan bazıları sadece yayalar için hizmet veriyor. Bu köprü ise hiç ayrılmak istemeyen aşıklar için inşa edilmiş.)

 

Salzburg’da şehir içinde gezerken ayaklı reklam raketlerinde, Mirabellgarten’da bizim bulunduğumuz gün ve ertesi gün için şarap tadımı ve satışı etkinliğini duyuran afişler dikkatimizi çekmişti. İki yıl önce Viyana’ya gittiğimizde Belediye Binasının önünde buna benzer bir etkinliğe rastlamış ve çok hoşumuza gitmişti, artık akşam olduğundan yürüyerek otele dönmeye karar verdik, sarayın arkasındaki caddeye çıktığımızda şarap etkinliğiyle karşılaştık ve çok mutlu olduk.

 

Yurt dışında bu tür etkinliklerde, ülkedeki yerel markalar kendi ürünlerini tanıtıyor, güzel soğutulmuş şaraplarını cam kadehlerde sunuyorlar, fiyatlar ise genelde şöyleydi 4 cl 1.5 euro 8 cl 2.5 euro, kadeh içinde 2 euro depozit ödüyorsunuz, şarabınızı düzenlenen alanda bulunan masalarda veya bistrolarda yudumlayıp, kadehi iade ettiğinizde 2 euronuzu geri alıyorsunuz, içki eşiğiniz yüksek ise, onlarca şaraptan tatma imkanınız oluyor, niye bizim ülkemizde böyle şeyler yok, bir-iki kadeh içki içmeyi seven insanların yaşam şekline niye saygı yok diye sinirleniyorsunuz, bu satış ve tanıtım etkinliği öylesine renkli, neşeli ki insanları seyretmekten, müzik dinlemekten, değişik şaraplar içip sohbet etmekten büyük keyif alıyoruz. Darısı bizim başımıza desem, dileğimin gerçekleşme şansı Sayısal Loto’nun bana çıkma şansından daha az biliyorum.

 

Ertesi gün 150 no’lu otobüsü kullanarak Hallstatt’a gideceğimizden otobüs durağına uğrayıp hareket saatlerini bir kontrol edelim dedik, otobüs durağındaki çift dikkatimizi çektiğinde (Nurşen) amca herhalde Türk bir sor bakalım dedi, Mehmet amca ve eşi 28 yıldır Salzburg’da yaşıyorlarmış, Mehmet amca Türkçe öğretmeniymiş ve Diyanette de görevliymiş, yardımsever ve hoş insanlardı, taksici oğlunu arayıp Hallstaatt’a bizim aktardığımızın dışında daha kolay gitme şeklinin olup-olmadığını bile sordu ve bizim otelin hemen karşısında onlarca Türk esnafın dükkanının bulunduğu sokağı gösterdi, Sarar takım elbise satanı da var, tesettüre uygun gelinlik satanı da, hatta daha çok Türklere hizmet verdiğini düşündüğüm, Kuyumcu, Dürümcü, Kebapçı da, akşam kandil olması nedeniyle camide yemek ve dua olduğunu, istersek duaya kalmaya bileceğimizi ama yemeğe katılmamızı teklif etse de, yorulduğumuz için teşekkür ederek ayrılıyoruz ve otelin yolunu tutuyoruz.

 

Salzburg için şunu söyleyebilirim, Alp dağlarının eteklerine kurulmuş, içinden nehir geçen, şirin, sessiz, turistik bir şehir, bizde neredeyse artık hiç kalmayan çayırları ile gözünüzü yeşile doyuracak, sizi mutlu edecek bir kent, gidin pişman olmayacaksınız.

 

Salzburg’da Neler Yapılır;

  1. Öncelikle kesinlikle Salzburg Card alınır.
  2. Hellbrunn sarayı gezilmeli
  3. Mozartplatz’a gitmeli, altın kürenin üzerinde kaleyi seyreden heykel görülmeli.
  4. Mozart’ın evi görülmeli (eğer Salzburg Card’ınız varsa, aksi taktirde çok ilğinç olduğunu düşünmüyorum)
  5. Getreidegasse caddesi ilginç tabelaları ve mekanları nedeniyle görülmeli.
  6. Finiküler ile kaleye çıkılmalı, buradaki kafe de bir şeyler içip Salzburg’un ne kadar güzel bir coğrafya ya inşa edildiği ve çevrenin doğanın hiç tahrip edilmeden korunduğu görülmeli.
  7. Asansör ile Modern Müzenin bulunduğu tepeye çıkılıp şehir farklı bir açıdan bir kez daha seyredilmeli.
  8. Mirabellgarten’in güzel bahçesi gezilmeli, bir bankta oturup soluklanıp sohbet etmeli.

 

 

Hallstatt;

 

Hallstatt’a Nasıl Gidilir;

 

Hallstatt, Salzburg’a 60-70 km uzaklıkta bulunan bir köy, eğer araç kiralamadıysanız, gitmenin yolu ise şu; İlk durağı Salzburg Hauptbahnhof da bulunan (Merkez Tren İstasyonunda) 150 no’lu otobüse binin, (bilet şoförden temin ediliyor ücret 10.50 euro, dönüşte düşünüldüğünde 21 euro) bir buçuk saatlik harika bir yolculuğun ardından, Bad Ischl’e varıyorsunuz (burası sessiz bir kasaba) otobüs sizi bir tren istasyonunda indiriyor, istasyonun içerisindeki otomattan ya da gişeden Halstatt’a gidiş dönüş tren bileti alıyorsunuz (ücret  gidiş-dönüş 8.50 euro) tren ile15-20 dakikalık bir yolculuğun ardından Hallstatt’a geçmek için tekneye bineceğiniz bir iskelede iniyorsunuz, teknenin ücreti ise tek yön bir kişi için 2.5 euro, tekne sizi bir kaç dakika içerisinde bu muhteşem köye ulaştırıyor, zor gibi gözükse de sistem düzenli işlediğinden hiç bir sıkıntı çekmeyeceksiniz.

10

Tren’den Hallstatt görünüyor.

11

(İşte Karşımız da)

Burada Salzburg-Hallstatt arasındaki yolculuk hakkında bir şeyler söylemek istiyorum, köylere, göllerin kenarındaki yerleşim yerlerine uğraya-uğraya ilerleyen otobüs sizi muhteşem bir güzelliğin içerisinden Bad Ischl’e götürüyor, göllerin kenarlarında geleneksel mimariye uygun (Alman-Avusturya köy evlerini gözünüzün önüne getirin) apartlar ve moteller inşa edilmiş, bu coğrafyanın ülkenin tatil ve dinlenme bölgesi olduğunu görüp imreniyorsunuz, zira ne gürültü var, ne nüfus yoğunluğu ne de çirkin tek bir bina. (Neyse tekrar konuya dönelim)

Hallstatt dünyanın en güzel 10 köyünden biri seçilmiş, özellikle Çinli turistlerin yoğun ilgi gösterdikleri bu köyün Çin de bir taklidi bile yapılmış, köyün nüfusu sadece 800 kişi, doğa hiç bozulmamış, ülkenin tuz madenleri de bu bölgede bulunuyor, çevreyi ve gölü korumak için göl üzerinde ulaşım amacıyla kullanılan teknelerin tamamı elektrikli, Hallstatt da yapılacak çok bir şey yok, sadece füniküler ile köyün sırtını dayadığı dağın zirvesine çıkıp muhteşem bir manzara seyredebilir, zirvedeki tuz madenini gezebilirsiniz.

Hallstatt da yapılacak çok bir şey yok derken yanlış anlaşılmak istemem.

Hallstatt muhteşem bir doğaya sahip, gölün etrafı yüksek, zirvesi kar kaplı dağlarla çevrili (22 Mayıs tarihinde buradaydık ve dağların zirveleri yer yer kar kaplıydı) yukarıda da anlattığım gibi insan eliyle doğayı bozabileceği düşünülen hiç bir şey yapılmamış, evlerin tamamı ahşap ve geleneksel mimariye sadık kalınarak inşa edilmiş, tarihi doku hiç bozulmamış, evlerin minik apartların balkonları, cumbaları renk renk sardunyalar ile gözlerinizi okşuyor.

Bence bu kareler için resim altına yazı yazmaya falan gerek yok, sizi Hallstatt ile baş başa bırakayım, bu büyük ilgi ve övgü boşuna değil.

 

12

13

14

15

 

16

 

Köyün ziyaretçileri de bu dinginliğe saygı gösteriyor, insanlar sessizlik içerisinde, turist kafilelerinden beklenmeyecek bir olgunlukla köyün sokaklarını geziyor, ya da yanındaki arkadaşı, sevgilisi ile konuşmak istemeksizin hayranlık içerisinde etrafı seyrediyor.

 

17

(Evlerin altında doğal görüntüyü bozmayacak şekilde turistlik hediyelik eşyalar satan dükkanlar hizmet veriyor.)

18

20

21

Füniküler hakkında da bilgi vermek isterim, fünikülere gidiş-dönüş ve zirvede bulunan tuz madenine giriş için tek bir bilet satılıyor ücret 30 euro, biz tuz mağarasına bilet fiyatı nedeniyle girmek istemedik, tek yön bilet alarak zirveye çıktık (bu biletin ücreti ise kişi başı 9 euro), yürüyerek de 30-40 dakika  içerisinde indik, biz inerken, yürüyerek zirveye çıkmaya çalışanlara rastladıysak da bunu kesinlikle tavsiye etmem, zira oldukça yorucu bir tırmanış olabilir. Zirvede güzel bir seyir terası ve temiz bir restaurant bulunuyor, fiyatlar manzaraya göre ayarlanmış biraz pahalı, tuz madenine girmek ister misiniz, gerçekten ilginç bir yer  mi  bilmiyorum, ama gittiğiniz mevsimde eğer füniküler çalışıyorsa (kış aylarında çalışmıyormuş) zirveye mutlaka çıkın derim, çıktığınıza değecek.

 

24

25

26

(Köyün sırtını dayadığı dağa, füniküler ile çıktığınızda, hep aynı cümleyi kullanıyorum ama ‘’muhteşem bir manzara’’ ile karşılaşıyorsunuz.)

Halstatt’a gidiş geliş için kişi başına, Otobüse 21, Trene 8.5 ve tekneye 5 euro harcıyorsunuz yani toplam 35 euro, eğer Bad Ischl’e  geri geldiğinizde otobüsünüzün hareket saati için zaman varsa küçük bir tur yapın, zira son derece sessiz sakin bir kasaba.

Avusturya tıpkı İsviçre gibi muhteşem bir doğaya-coğrafya ya sahip bir ülke, bir çok kenti görülmeyi fazlasıyla hak ediyor.

27

(Muhteşem bir günün ardından, Hallstatt’dan ayrılıyoruz.)

Salzburg’a iki  gün ayırdıysanız, bir gününüzü kesinlikle Hallstatt için kullanın, zira yolculuk boyunca göreceğiniz göller, köyler ve muhteşem coğrafya, Hallstatt’a varmanızın ardından keyfinizin zirve yapmasına ve iyi ki yaşıyorum, iyi ki bu güzellikleri görmek için çaba harcıyorum ve iyi ki buralara gelebilecek imkanlara sahibim demenize, ardından da, sağlıklı olduğunuz, gezebildiğiniz, baktığınız değil, görebildiğiniz için tanrıya şükretmenize yol açıyor.

 

28

                                                                      (Salzburg Tren Garındayız, Münih’e gidiyoruz.)

Münih;

Salzburg’a gitmeye karar verdiğimizde, fazladan bir gün kalırsak eğer, yakınlarda başka bir kenti görme olanağım var mı diye araştırdığımda, Salzburg – Münih arasının bir buçuk saat olduğunu öğrendim, Almanya ülke olarak bir turist için her ne kadar ilginç olmasa da, Münih Oktoberfest nedeniyle her yıl gündeme gelen şehirlerden birisiydi, Münih-Salzburg arası ulaşım ise tren ile 15 euro, otobüs ile 7 euro olduğundan gitmeyeni döverler diye düşündüm.

Salzburg’dan Münih’e ulaşım için, daha konforlu ve pek pahalı olmaması nedeniyle biz treni tercih ettik.

Tren biletlerini OBB Avusturya Tren İşletmesi ve DB Bahn Almanya Tren İşletmesi’nin internet sitesinden alabilirsiniz, ikisine de bakın derim, zira fiyat farkı olabiliyor.

Tren Salzburg’dan hareket ettikten 20-25 dakika sonra Almanya sınırına varıyor, yol boyunca 10-15 istasyonda duruyor, yolcu alıp-indiriyor ardından da Münih’e varıyor, tıpkı Salzburg’da yaptığımız gibi Münih’te de Merkez Tren İstasyonunun yanı  başında bulunan bir oteli tercih ettik, sebebi biliyorsunuz :).

Avusturya’da ki üçüncü günümüzde hava birden soğudu, zaten yemek yediğimiz bir kebapçı, iki gündür Salzburg’da olduğumuzu öğrendiğinde, çok şanslısınız burada böyle havaya nadiren rastlanır demişti.

Salzburg tren garı içerisinde bulunan Spar adlı marketten aldığımız küçük şarap ve şampanyaları daha sabahın 10-11’inde yavaş yavaş içerek Münih’e vardık. Bu arada bir uyarı, tren biletinizi internet üzerinden kredi kartınızı kullanarak aldıysanız, kontrol görevlisi, bileti satın aldığınız kredi kartını görmek istiyor.

Münih’e vardığımızla buz gibi bir havayla karşılaştık ve tadımız kaçtı, otele yerleştikten sonra kenti dolaşmak için hemen çıktık, Merkez Tren İstasyonundan yürüyerek kent meydanı na vardık, otelden aldığımız haritada turistik merkez olarak bu bölge işaret edilse de, büyük mağazaların dışında çok ilginç bir şeye rastlamadık, Münih ikinci dünya savaşında büyük bombardıman altında kaldığından neredeyse yeniden inşa edilmiş, elimdeki listede görülecek-gezilecek yerler olarak, BMW Müzesi, Olimpiyat Stadı, Olimpiyat Müzesi (bu üçü aynı yerde), English Garden (Devasa büyük bir park) ve Bira Bahçeleri yazıyordu, konuştuğumuz bir Türk öğrenci, English Garden’a bu havada gitmenizi tavsiye etmem kimsecikler yoktur abi deyince gitmekten vazgeçtik, zaten bir süre sonra sert bir rüzgar, ince bir yağmur başladı, biz de kendimizi tarihi bir birahaneye attık, “Augustiner” 1328’den beri üretim yapan bir marka, her çeşit birasından atıştırmalık bir şeyler söyleyerek içtik, son derece başarılı olduğunu söyleyebilirim, ardından da otomattan bilet alarak farklı tramvaylar ile şehrin değişik yönlerine gidip geldik, bu yolculuklar esnasında farklı bira markalarının üretim binalarının hemen yanı başına inşa edilmiş “Beer Garden” lara rastladık, ama buralarda kimsecikler yoktu, çünkü hava 14 dereceydi, rüzgar ve yağmur vardı.

29

Arka planda   Münih Olimpiyat Stadı, kulesi ve BMW Müzesi görünüyor.

 

30

(Münih Belediye Binası (şehrin hareketli turistik meydanı da bu alan)

31

32

(Yazı da bahsettiğim Augustıner birahanesi, Pilsener ve Weissbier (Buğday) biraları oldukça başarılı.)

Ertesi gün kahvaltı için erken kalktık, otelimiz “Fleming’s Hotel München-City” oldukça şık, kahvaltısı mükemmele yakın fiyatı da iki kişi için 100 euro civarında bir oteldi, kesinlikle tavsiye ederim.

İkinci gün ilk olarak Tren Garı içerisinde bulunan turizm ofisine giderek havalimanına nasıl gidebileceğimizi öğrendik, Münih Havalimanı şehir merkezine oldukça uzak bir mesafede (taksinin 60-70 euro tuttuğunu öğrendim) bilet otomatlarında Türkçe seçenek mevcut, şehir içi ulaşımda ertesi gün sabah altıya kadar kullanabileceğiniz ve havalimanı trenine binebileceğiniz bir bilet bulunuyor fiyatı 13.50 euro, ilginç olan ise grup bileti olarak adlandırılan ve 5 kişiye kadar kullanabilme olanağı tanıyan biletin fiyatının 23.50 euro olması, biz iki kişi olmamıza rağmen bizim için bile fiyat avantajı sunuyordu, biz de bu grup biletinden aldık, ardından tramvaya binerek olimpiyat stadının olduğu bölgeye gittik, yağmur hala yağıyordu, burası aslında son derece güzel bir alan, harika bir düzenleme yapılmış, hava şartları elvermediğinden bir kaç kare resim çekerek, BMW Müzesi’ne uzaktan bakarak (açıkçası Nurşen’in de, benim de ilgimizi çekmediğinden) otelin yolunu tuttuk.

Münih için anlatabileceğim tek şey, yakamızı bırakmayan yağmur oldu, düzenli, bir belki iki gün gezilebilecek (güzel havada tabii) bir şehir, artık ülkemizde herşey bulunduğundan alışveriş ne kadar ilginizi çeker bilmiyorum, biz sadece eşe dosta küçük bir kaç şey aldık, çikolata, buğday birası gibi, Münih Merkez Tren İstasyonun da alt kattan kalkan tren ile hava limanına geçip, ülkemizin yolunu tuttuk, üç gece dört günlük dolu, güzel, sorunsuz bir tatili daha sona erdirdik. Ne diyelim Allah sağlık versin, gezecek kadar da para versin, yeni yerlere gidelim, yeni yerler görelim :).