FRANSA-ALMANYA: Colmar-Alsace-Strazburg-Heidelberg-Freiburg

Noel’in başkentinde, Christmas marketlerin merkezindeydik. Alsace, Colmar ve Strazburg her ne kadar Noel ile ilişkilendirilse de aslında ziyaretçilerine çok şey vaat ediyor.


(Bu seyahatin kadrosu Nurşen, Barış ve Ben)

BU SEYAHAT FİKRİ NASIL ORTAYA ÇIKTI:

31 Aralık itibariyle kullanım süresi sona erecek olan millerim vardı. Hem aile dostumuz hem de seyahat arkadaşımız Barış Yılmaz’a Letonya, Estonya ve Litvanya’ya gitmeye ne dersin dedim, yakın tarihte Fransa’dan vize aldığı için, eğer arzu ederseniz Colmar ve Alsace’a gidelim, ben daha önce bir kez gittim keyifli yerler beğeneceğinizi düşünüyorum eğer gitmeyi düşünürseniz size eşlik ederim dedi ve bu seyahatin rotası belirlendi.

BÖLGE İÇİN NEREYE UÇAK BİLETİ ALMALI;

Bizim gittiğimiz tarihte THY Strazburg’a uçmuyordu, bu sebepten ötürü Basel’e gitmek durumunda kaldık, Basel havalimanı belki de dünyanın en ilginç havalimanı, üç ülkenin (İsviçre, Almanya ve Fransa) ortak havalimanı olan bu havalimanı içerisinde üç ayrı çıkış kapısı bulunuyor, istediğiniz ülkeye giriş yapabiliyorsunuz.

BÖLGE İÇİN NASIL BİR PROGRAM YAPILMALI?

Biz 5 gece 6 günlük bir program yaptık. Her ne kadar seyahatimizin başlangıç noktası Basel olsa da bu seyahatimizde Colmar’ı, Alsace’ı Strazburg’u ve şarap yolu olarak adlandırılan bölgeyi gezme arzusundaydık. (yani gezecek çok yer var bu bölge için en az 5-6 günlük bir program yapılmalı düşüncesindeyim)

 

 

ZİYARET ETMEYİ DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ ŞEHİRLER ve KÖYLER HANGİLERİYDİ?

Colmar, Mulhouse otomobil müzesi, Eguisheim, Turckheim, Kaysersberg, Riquewihr, Ribeauville, Bergheim, Strazburg, Heilderberg ve Freiburg görmeyi arzu ettiğimiz kasabalar ve şehirlerdi, planladığımız bu kentlerin tamamına gitme şansına sahip olduk.

ALSACE BÖLGESİNDE KONAKLAMA;

Bölge içerisinde konaklama fiyatları ortalamanın biraz üzerinde, son 5-6 seyahatimizde ev kiralamıştık bu kez de konaklama için yine ev tercih ettik. (hem konforlu hem de tasarruflu olduğu gerekçesiyle!)

Konaklama için Mulhouse yakınlarında Jungholtz adlı yerleşim merkezinde bir köy evi kiraladık iki odadan oluşan içerisinde bir de mutfak bulunan bu ev için 5 günlüğüne 3 kişi toplam 300 euro ödeme yaptık (Tasarruftan neyi bahsettiğim anlaşılmıştır 😊) ve ödediğimiz bedel ile karşılaştırıldığında son derece konforluydu.

JUNGHOLTZ

Konaklamak için gezmeyi düşündüğümüz bölgeye yakın olduğu ve uygun fiyatı nedeniyle tercih ettik, harika bir yer, konakladığımız evin biraz yukarısında bir kamp alanı vardı, Jungholtz girişinde bulunan at çiftliklerinden kiraladıkları atlar ile kamp yapmaya gelen ziyaretçilerin orman içerisinde dolaştıklarına şahit olduk.

Köy diyorum ama aslında Jungholtz bir kasaba kadar büyük, çünkü aradığınız her şeyi bulabileceğiniz işletmeler ve ormanlık alan içerisinde yer alan bir iki tane de büyük oteli içerisinde barındırıyor, bölgeyi ziyaret ettiğinizde bu yerleşim yerinde konaklamayı düşünebilirsiniz. Tek dezavantajı Colmar’a ve gezmeyi düşündüğünüz diğer turistik köylere 20-30 kilometre mesafede yer alıyor olması.

(Konakladığımız evin penceresinden Jungholtz)

Biz tek bir noktada konakladık ama uygun olan planlamanın 2 gün Strazburg’da bir otel ardından 3 veya 4 günde Colmar civarında konaklama şeklinde olduğunu düşünüyorum. Günübirlik gidip-döndüğümüz Strazburg için tam 200 kilometre yol yapmak zorunda kaldık.

 

ALSACE BÖLGESİNDE ARAÇ KİRALAMA

Avis firmasından bir araç kiraladık beş gün için toplam 260 euro ödeme yaptık, burada dikkat edilmesi gereken husus (Basel havalimanının üç ülkenin ortak havalimanı olması nedeniyle) aracı hangi ülkeden kiraladığınız ve hangi ülkeye gidecek olmanız!

Örneğin aracınızı İsviçre’den kiralayıp, Fransa tarafına geçecekseniz günlük 14 euro talep ediyorlar. Bu bedeli ödemek istemiyorsanız aracınızı kullanacağınız ülkeye ait bir Rent a car firmasından kiralamanız mantıklı olacaktır.

Önemli Not; Alsace bölgesi araç kiralamaksızın gezilemez! Ancak bir iki köye gittiniz ile kalırsınız.

Ve Tatil Başlasın!

İstanbul’dan kalkan uçağımız üç saatlik bir uçuşun ardından Basel’e indi, hızlı bir şekilde pasaport kontrolünden geçtik, üçümüzde birer adet kabin bagajı ile seyahat ettiğimiz için bagaj beklemek zorunda da kalmadık ve Avis’ten kiraladığımız araç ile yola koyulduk.

İlk olarak bir Lidl markete uğrayarak 5 gün boyunca yetecek kadar market alışverişi yaptık ve ardından günü tamamlayarak Jungholtz’da yer alan evimize yerleştik.

İKİNCİ GÜN;

Sabah evdeki kahvaltının ardından (bu arada Jungholtz’da harika bir fırın bulunuyor) yola çıktık. İlk durağımız Eguisheim!

 

EGUİSHEIM;

Eguisheim 2013 yılında Fransa’nın en güzel köyü seçilmiş, Jungholtz – Eguisheim arasında yol boyunca şarap bağlarının içerisinden seyahat ediyorsunuz. Köyün girişinde bir otopark bulunuyor, otomattan bir euro ödeyerek bilet aldık ve görünür şekilde arabanın önüne bıraktık ardından da bu şirin köyü gezmeye başladık.

(Eguisheim’ı ziyaret edenlerin neredeyse tamamının bu sokakta bir fotoğrafı vardır bizim de olsun dedik)

 

Eguisheim tıpkı bir İKEA mağazası gibi tasarlanmış tam bir tur yaptığınızda köyün tamamını gezmiş oluyorsunuz.

Ana meydana geldiğinizde bu bölgede yer alan tüm köylerde olduğu gibi burada da bir süs havuzu bulunuyor, havuzun yanı başında yer alan kilisenin çatısında ise bölgenin sembolü olan leylek yuvası ile karşılaşıyorsunuz.

Eguisheim içerisinde restaurantlar ve lokal şarap üreticilerinin satış mağazaları ile karşılaşacaksınız.

Eguisheim güzel bir köy ama Fransa’nın en güzel köyü mü? Vallahi bunun biraz abartılı olduğunu düşünüyorum.

(Kasabaların tamamında böyle küçük ve sevimli kamu binaları bulunuyor)

 

Eguisheim’i bir saatlik bir sürede gezdik dolaştık birkaç kare fotoğraf çektirdik ve ardından bölgedeki en büyük yerleşim yeri olan Colmar’a doğru yola koyulduk. Eguisheim-Colmar arası sadece 7 kilometreydi.

COLMAR;

Colmar aslında bir tam günü hak eden bir şehir. (biz yarım günde gezmeye çalıştık)

Turistik merkeze yakın bir mesafede yer alan açık otopark alanına aracımızı park ettik (üç saatlik bir otopark fişi için üç euro ödedik) ve bölgenin yıldız şehrini gezmeye koyulduk.

Tahmin edileceği gibi (sezon daha yeni başlamış olmasına rağmen) tarihi merkezin oldukça kalabalık olduğunu gözlemledik.

 

 

COLMAR’da NELER YAPTIK !

Lazare de Schwendi: Macaristan’da Türklere karşı savaşmış ve geçmişte Tokay ismi ile bilinen üzüm çeşidini Macaristan’dan getirerek bu bölgeye önemli bir katkı sunmuş bu arkadaşın heykeli ile karşılaşacaksınız, heykele sırtınızı döndüğünüzde ise karşınızda Gümrük binasını göreceksiniz, gümrük binasının altındaki kemerden tarihi merkeze girin ve Colmar’ın en ilginç bölgesini sokaklarını doya doya dolaşın derim!

Maison Pfister: 1537’de zengin bir Şapkacı aynı zamanda para ticareti yapan (yani bildiğimiz şekliyle tefeci yoksa bu evi neyle yaptıracaktı😊) için yapılmış, yapının dış cephesindeki freskler dikkat çekici Colmar’da görülmesi gereken yerler listesinin başında yer alıyor.

Orta Çağ özelliklerine rağmen bu ev Colmar’daki mimari Rönesans’ın ilk örneği olarak kabul ediliyor. İki katlı köşe cumbası ahşap galerisi sekizgen kulesi ile gerçekten de ilginç bir yapı evin ismi ise 1841’den 1892’ye kadar orada yaşayan ve bu evi restore ettiren aileden gelmekteymiş.

(Resimdeki soldaki yapı Colmar kapalı pazar yeri, içerisinde yeme-içme stantları, meyve-sebze satan işletmeler ve şarküteriler bulunuyor)

 

Frederic Auguste Bartholdi; New York’taki özgürlük heykelinin mimari olan bu şahsiyet Colmar doğumlu ve Colmar girişinde de New York’taki Özgürlük heykelinin bir minyatürü sergileniyor.(muş vallahi biz gitmedik)

Colmar içerisinden temiz su kaynağı geçen bir şehir, özellikle küçük Venedik denilen bölge, ırmak üzerinde yer alan şirin köprüler, kapalı pazar gezilmeli, Colmar’a bir tam gün ayırırsanız pişman olmazsınız.

Son olarak Colmar içerisinde beş-altı Türk turist kafilesi ile karşılaştık, Colmar’ın Türkler tarafından ilgi gördüğünü biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum.

Bölgenin yıldızı dediğimiz Colmar’ın fiyat skalası da bu ünvana yakışır seviyede idi, Alsace bölgesindeki en pahalı şehrin-köyün Colmar olduğu notunu düşelim ve bir sonraki durağımıza geçelim.

(Yarı ahşap tekniği ve kütük çerçeve kullanılarak yapılmış Alsace evleri)

 

COLMAR İLE İLGİLİ YARARLI BİLGİLER;

Strazburg’a sadece 30 kilometre mesafede yer alıyor, Noel pazarları ile meşhur, Colmar tren istasyonunun önünden kalkan otobüsler ile yakın mesafede yer alan turistik köylere ulaşım sağlanabiliyor ve Colmar ziyaretçilerine Ortaçağ atmosferini doyasıya yaşatıyor.

 

TURCKHEİM;

Gezdiğimiz köyler içerisinde en ıssız-sakin olanı Turckheim’dı, aracımızı şehrin giriş kapısının yanı başında yer alan Otopark alanına park ettik, park ücreti yoktu (ne kadar sevindirici ve güzel bir uygulama yaygınlaşmasını ve örnek alınmasını diliyorum).

(fotoğrafa dikkatli bakarsanız tekerlekli sandalyede oturan iki yaşlı insanı göreceksiniz, evlerinin bahçesindeler, huzurlu ve güzel bir final değil mi?)

 

Tıpkı Eguisheim’da olduğu gibi burada da birkaç kare fotoğraf çektirdik, köyün giriş kapısından geçtikten sonra hemen sağ tarafta yer alan fırından (burası aynı zamanda bir kafe) birer kahve ve ekler pasta aldık, Turckheim’a sadece bu ekler pastalardan yemek için gidilebilir notunu düşelim ve günün son köyüne Kaysersberg’e geçelim.

 

KAYSERSBERG;

Bir vadi içerisinde yer alıyor (Turckheim-Kaysersberg arası sadece 10 km) bence bölgenin en güzel köyü çünkü içerisinden bir ırmak geçiyor, suyun olduğu su sesinin olduğu bir yerleşim yeri olduğundan mı bilmem ben Kaysersberg’e bayıldım, akşamüzeri vardığımız köyün girişinde yine bir açık otopark bulunuyordu, zaten bölgede park sorunu yok ya ücretsiz ya da sembolik bir bedel ile arabanızı bu turistik köylerin girişinde yer alan otoparklara çekebilirsiniz.

(Bu seyahatimizde gezmelere doyamadığımız kasabalardan birisi de Kaysersberg’ti)

Kaysersberg’de gün içerisinde gezdiğimiz diğer köyler gibi çok sakindi, ama ilk gün gördüğümüz üç köy içerisinde en güzel olanıydı, köyün bir ana sokağı bulunuyor, bu sokağı aşağı doğru yürümeye başladığınızda tarihi bir köprü ile karşılaşıyorsunuz, bu köprünün kenarında yer alan yarı ahşap mimari ile inşa edilmiş kütük çerçeveli tarihi evler Kaysersberg’i sevmek için yeterli bir sebep!

Kaysersberg kelime anlamı olarak “İmparatorun dağı” anlamına geliyormuş. Ortaçağ dokusunun en çok hissedildiği köy-kasaba olarak biliniyor.

Orta Çağ’dan kalma surların eteğine kurulmuş bir kasaba olan 16. Yüzyıldan kalma tarihi evleri kiliseleri ve şarap bağları ile Kaysersberg başka bir kasaba, kasabanın alt tarafına vardığınızda kilisenin yanı başındaki merdivenleri kullanarak kaleye çıkmanızı tavsiye ediyorum zor olmayan bu merdivenleri çıktığınızda hem Colmar vadisini hem de Kaysersberg’i seyredecek ve bu seyirden keyif alacaksınız.

ÜÇÜNCÜ GÜN;

Evdeki lezzetli kahvaltının ardından, öğle yemeği için birer sandviç ve içecek de yanımıza alarak yola koyulduk.

Bir gün önceden listemizde gezmeyi tasarladığımız üç-dört köy-kasaba kalmıştı ilk durağımız Riquewihr’di.

 

RİQUEWİHR;

Kaysersberg’e 10 km mesafede Colmar’a ise 12 km mesafede yer alıyor.

Colmar’dan bu köye gelirken kat ettiğiniz yol inanılmaz güzel uçsuz bucaksız üzüm bağları içinde yolculuk yapıyorsunuz, bu bölgedeki yaklaşık 900 köyün en ünlü olanlarından birisi Riquewihr.

 

Canlı renklere boyanmış evleriyle çok şirin bir görüntüsü var. Bu minicik köy içerisinde çok sayıda Michelin yıldızı restoran yer alıyormuş, 16-17 yy. kalma evlerin bulunduğu Riquewihr ikinci dünya savaşında en az zarar gören kasabalardan birisiymiş, köyün içerisini gezerken bazı evlerin cephelerindeki siyah-beyaz savaş fotoğrafları sizi o günlere götürecek.

Kasaba içerisinde yer alan Dolder kulesi 1291 yılında inşa edilmiş, surların bir parçası olarak yapılan bu kule dört katlı bir gözlem kulesi hemen yanı başında da hırsızlar kulesi yer alıyor, bu yapıda 14.yy inşa edilmiş ve bir dönem de hapishane olarak kullanılmış.

Köy içerisinde kurabiye dükkanlarına rastlayacaksınız bu dükkanlarda yer alan kurabiyelerin hem şekilleri hem de lezzetleri denemeye değer(miş) ben satın almadım.

Riquewihr sokaklarını dolaşırken Alsace bölgesi şaraplarının satan butik işletmeler ile karşılaşacaksınız.

Bölgedeki popüler köylerden birisi olması nedeniyle (yağmurlu bir havada gezmemize rağmen) oldukça kalabalıktı. Kaysersberg ve Riquewihr benim en çok sevdiğim iki Alsace köyü oldu.

 

RİBEAUVİLLE;

Riquewihr’e 5 kilometre mesafede yer alıyor)

Bir önceki köye benziyor, Alsace bölgesindeki aynı tarihi doku burada da karşınıza çıkıyor. Aynı şeyleri yazmamak ve tekrara düşmemek için kısa tutuyorum, görülmesi gereken bir köy ziyaret edin pişman olmazsınız.

(Bir köyün çeşmesi bu kadar güzel olur, estetik duygusu bu)

 

BERGHEİM;

Ribeauville’ye 4 km mesafede yer alıyor)

Turckheim’den sonra Alsace şarap yolu üzerinde gezdiğimiz köylerin en sakin olanıydı.

Köy içerisinde büyük bir Kilise yer alıyor, köyün küçük bir meydanı ve bu meydanı çevreleyen alan içerisinde yer alan bir iki ticari işletme bulunuyor. Yol üzerinde olduğundan ziyaret edilmeli diyorum.

Üçüncü günümüzü de şarap yolu olarak adlandırılan bu bölgeyi dolaşarak bitirdik, ilk üç gün akşam yemeklerimizi evde yedik, güzel yemekler yaptık, gezdiğimiz köylerden aldığımız şarapları yük etmeyelim diyerek yuvarladık (azalttık) ve dördüncü gün kahvaltının ardından konakladığımız eve 100 kilometre mesafede yer alan Strazburg’a doğru yola çıktık.

STRAZBURG;

Strazburg ikinci dünya savaşının ardından barışın sembolü haline gelmiş, bu sebeple Avrupa Birliği’nin başkenti seçilmiş, günümüzde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Parlamentosu’na da ev sahipliği yapması nedeniyle özel bir öneme sahip.

Ren Nehri’nin iki yakasına yayılmış olan şehrin Grande Ile adası (Fransızca Büyükada anlamına geliyormuş) UNESCO Kültür mirası listesinde yer alıyor.

Strazburg bir Fransız kenti olmasına rağmen Almanya ve İsviçre’ye yakın bir konumda bulunması nedeniyle üç ülkenin kültürünü de barındırıyor zaten tarih boyunca şehir bir Almanların bir Fransızların eline geçmiş fakat tarihi dokusunu ve güzelliğini hiç kaybetmemiş.

 

STRAZBURG’da NERELERİ GEZMELİ;

Grande Adası; Öylesine yoğun bir insan seli ile karşılaşıyorsunuz ki, yürümenize gerek yok kalabalık zaten sizi bir yerlere götürüyor.

La Petite France (Küçük Fransa anlamına geliyor) Strazburg’a gidip de buraları gezmeden dönmek düşünülemez.

Notre Dame de Strazburg; Kireç taşından inşa edilen ve içerisinde bir astrolojik saat bulunan yapı Strazburg’un simgesi. (önünde feci bir kuyruk vardı!)

142 metrelik yüksekliği ile 1847 yılına kadar yaklaşık 400 yıl boyunca dünyanın en yüksek yapısı olarak unvanını korumuş.

Katedralin hemen sol tarafında Rohan ailesine ait büyük bir saray bulunuyor Palais Rohan (Rohan Sarayı) Paris’teki Versay sarayının küçük bir kopyasını andırıyor. 1720 yılında inşasına başlanmış barok tarzdaki saray inşaatı 1742 yılında sonlanmış. Günümüzde birbirinden değerli koleksiyonlara ev sahipliği yapan bir müze.

Rohan sarayının arka tarafına dolandığınızda sarayın nehir kenarına inşa edildiğini fark ediyorsunuz, burası nehir turu yapan teknelerin de başlangıç noktası.

 

Strazburg’da Nehir Turu;

Gittiğimiz şehirlerde bu tür etkinliklere pek itibar etmeyiz ama, Strazburg’da nehir turu yapmayı çok arzu etmiştim, tahminen 150 kişi kapasiteli açık veya kapalı bu teknelerin küçük havuzların içerisine ustalıkla yerleşmesini, havuzun dolmasının ardından bir üst basamağa çıkmasının veya inmesinin ilginç olabileceğini ve Strazburg’u nehirden seyretmenin çok güzel olacağını düşünmüştük fakat yapamadık çünkü Rohan sarayının arkasında teknelerin hareket ettiği noktaya vardığımızda insanların çok önceden bilet aldığını ve bizim bulunduğumuz gün için bilet bulunmadığını fark ettik, kısmet değilmiş! (Bilet ücreti 16 euro idi tur 90 dakika sürüyor)

AVRUPA PARLAMENTOSU;

Bina ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor, Avrupa Parlamentosu toplantılarının yapıldığı yuvarlak büyük salon görülebiliyor, hatta ziyaret gününüze denk gelirse bir birleşim ziyaretçi bölümünden kulaklıklarınızı takarak takip edilebiliyor, buralara kadar gelmişken bir de üstüne üstlük giriş ücreti olmadığından 😊 ziyaret edin derim, Avrupa Parlamentosuna ev sahipliği yapan bu bina mimari açıdan da ilginç bir yapı, ziyaret saat 17’ye kadar yapılabiliyor, pasaportunuzun yanınızda olması gerekiyor, pasaportunuzu optik okuyucuya okuttuğunuzda size bir ziyaretçi kartı veriliyor, (bu kartı da bir anı olarak saklayabilirsiniz) son olarak binan çatısına çıkarak Strazburg’u seyredebilirsiniz. (biz yapamadık çünkü zaman kalmadı)

(Haber bültenlerinde yüzlerce kez seyrettiğimiz Avrupa Parlamentosu Binası)

Avrupa Parlamentosunun yer aldığı bölgeye nehir kenarından yürüyerek gittik, bunu çok tavsiye etmiyorum çünkü biraz yorucu olabilir, dönüşte ise tramvay kullanarak turistik merkeze geri dönüş yaptık.(tramvay ücreti 2.10 euro)

(Çevresel etkenler, yaşam kalitesi ve insanına sağladığı refah düzeyi nedeniyle ülkemin bayrağının da burada olmasını çok arzu ederdim)

 

Vauban Barajı: Strazburg temalı en güzel fotoğrafları çekebileceğiniz noktalardan bir tanesi, 17.yy da şehrin savunmasını güçlendirmek için inşa edilmiş (aracımızı Vauban Barajının yanı başındaki çok katlı otoparka çekmiştik)

Pont Couverts Kompleksi: Nehir’e bağlı kanalların üzerinde yer alan üç köprüden ve dört kuleden oluşan bir savunma sistemi 13.yy da inşa edilmiş (kapalı köprü anlamına geliyormuş)

Kleber Meydanı: Strazburg şehrinin kent merkezindeki en büyük meydanı özellikle Noel ve yeni yıl döneminde Strazburg’u ziyaret edenlerin ilk noktası, meydanın ortasında büyük bir havuz yer alıyor. Bölge aynı zamanda Strazburg’un alışveriş merkezi ve oldukça kalabalık.

Maison Kammerzell; Katedral meydanı üzerinde yer alıyor, Alsas mimarisinin en güzel örneklerinden bir tanesi günümüzde otel olarak hizmet veriyor, altında ise bir restaurant yer alıyor.

Gutenberg Meydanı: Matbaayı bulan Alman Gutenberg (şehir tarih boyunca bir Alman bir Fransız olduğundan) Strazburg’da on yıl yaşamış meydanın ortasında Gutenberg’e ait bir heykel yer alıyor.

 

BİR GÜNLÜK STRAZBURG TURUNDAN NE ANLADIK;

Strazburg bir gece konaklamalı en az iki günlük bir ziyareti fazlasıyla hak ediyor. Bugüne kadar gördüğüm Avrupa şehirleri içerisinde en gösterişli olanlarından bir tanesini maalesef bir tam gün içerisinde gezmek zorunda kaldık. Akşam eve dönerken topallayarak yürüyorduk, tek kusuru (kusur sayılırsa) şehir maalesef çok kalabalık, şehrin içerisindeki nehir, tekne turları, tarihi yapılar, saraylar ve büyük parklar Strazburg’u unutamayacağınız şehirler listesine rahatlıkla yazdıracak.

Strazburg öyle bir günde gezilebilecek, sindirilebilecek bir şehir değil, gittiğiniz gün sakin sakin güzelce gezin, akşamını görün, nehir kenarında bir akşam yemeği yiyin, bir gece bu şehirde kalın ertesi gün tekne turu ve Avrupa Parlamentosunu, parklarını dolaşın ve sonra onunla vedalaşın.

 

HEİDELBERG;

Aşk şehri ve romantik yolun önemli duraklarından birisi. (öyle diyorlar)

(Madem Romantik Yolun önemli duraklarından birisindeyiz, fotoğrafta buna uygun olsun dimi!)

Aslında bu seyahati tasarladığımızda Heildelberg ve Freiburg’a gitme niyetimiz yoktu. Fakat sevdiğimiz birkaç dostumuz tavsiye edince, ardından da sosyal medyadan biraz araştırma yapınca, biraz hızlı gezelim ve bu iki Alman şehrini de görelim dedik.

Konakladığımız Jungholtz-Heidelberg arası tam 230 kilometreydi, gidiş-dönüş 460 kilometrelik yolculuk ilk başta canımı çok sıktı gözümde çok büyüdü fakat Heidelberg’de felsefe yoluna çıktığımda tüm bu yorgunluğa değdiğini düşündüm.

Heidelberg Kalesi; Tıpkı Filozof yolu gibi kaleye de üşenmeksizin çıkılmalı fikrindeyim, yanı başında harika bir park yer alıyor, Heidelberg Kalesi çok gösterişli bir yapı, aşağıda Alstadt denilen bölgeden füniküler bileti alarak hem kale içerisindeki müzeyi gezebilir hem de merdivenleri tırmanmaktan kurtulabilirsiniz (Bedeli 16 euro biz yürüyerek çıktık).

(Felsefe yoluna çıktığınızda muhteşem bir manzara ile karşılaşıyorsunuz, vallahi insanın felsefe yapası geliyor.)

 

Heidelberg Almanya’nın En Güzel Şehri!

Okuduğum birçok blogda bu ifade ile karşılaştım, daha önce 7-8 Alman şehrini görmüş birisi olarak Heidelberg’de felsefe yoluna çıkıp şehri seyredince bunun hiçte abartılı bir tespit olmadığını anladım.

HEİDELBERG’de NE YAPILIR?

Bu güzel Alman kenti tepelere çıkılarak uzun-uzun seyredilir!

Almanya’nın en prestijli ve en eski üniversitesine ev sahipliği yapan Heidelberg’de bir de öğrenci hapishanesi bulunuyor. (aşırı içki içen taşkınlık yapan gençler iki hafta süre ile bu hapishanede tutuklu kalıyorlarmış) Heidelberg Üniversitesi 1386 yılında kurulmuş ve Almanya’nın en prestijli üniversitesi olduğu söyleniyor.

Philosophenweg yürüyüş yolu, kaleyi karşıdan gören tepede yer alıyor, kesinlikle çıkılmalı, yoksa bu şehre niye geldiniz! (Oldukça yorucu)

Eski köprü 18.yy da inşa edilmiş, ikinci dünya savaşında yıkılmış aslına sadık kalınarak tekrar inşa edilmiş, köprünün başlangıç noktasında elinde ayna tutan bir maymun heykeli bulunuyor (şehrin sembolüymüş).

Şehir 2014 yılında UNESCO Edebiyat şehri ünvanı almış.

 

(Heildberg’in tarihi köprüsü, arkadaki beyaz kulelerin sağ tarafında meşhur maymun heykeli yer alıyor)

 

Heidelberg çok turistik bir şehir, uzun trafiğe kapalı bir caddesi var, tahmin ediyorum iki kilometreden uzundur, cadde boyunca sağlı-sollu yeme içme mekanları ve mağazalar bulunuyor, biz İstanbul Kebap’ta döner dürüm yedik, oldukça başarılıydı, ama dürümümüzün yanında bira içemedik! (Helal döner sattıkları için yanına haram katmıyorlardı:)

Eski şehir olarak adlandırılan bölgede iki büyük meydan bulunuyor, meydanı çevreleyen dükkanlar yoğun ilgi görüyor bizde burada oturup güzel Alman biralarından birer tane içtik. Ardından da Heidelberg’den ayrıldık.

Heidelberg için bir tam günün yeterli olduğu kanaatindeyim, bir vadi içerisinde nehrin iki yanına inşa edilmiş tarihi yapılarıyla sizde bu güzel Alman şehrini çok seveceksiniz. İyi ki üşenmedik, iyi ki geldik dedik ve Heidelberg’e veda ettik.

 

MULHOUSE ve FREİBURG;

Mulhouse konakladığımız eve sadece 20 kilometre mesafede yer alıyordu, beraber seyahat ettiğimiz arkadaşımız Barış Mulhouse otomobil müzesi dünyanın kapalı en büyük otomobil müzesi ben daha önce bir kez gittim, sizin de görmenizi tavsiye ederim deyince, sabah erkenden valizlerimizi toparlayarak evden ayrıldık, ilkin Mulhouse otomobil müzesine gittik (giriş bileti 18 euro).

Mulhouse Otomobil Müzesi;

1850’li yıllardan başlayarak bir koleksiyon oluşturulmuş, başka bir yerde görme şansınızın olmadığı otomobiller ile fotoğraf çektirip keyifli bir-iki saat geçirebileceğiniz bu müzeyi ziyaret etmenizi tavsiye ederim.

Çok çok ilgi duyduğum bir şey olmamasına rağmen, klasik otomobiller, farklı modeller, bir önceki yüzyıldan kalma yarış arabaları ile ilgi çekici bir mekandı, gittiğimiz için pişman olmadık. (18 Euro’ya değer!)

Mulhouse’ın ardından uçağımızın kalkmasına 5-6 saat kalmıştı, son olarak Almanya’nın Freiburg şehrini de görelim düşüncesindeydik ve navigasyona Freiburg yazdık. (Mulhouse-Freiburg arası 70 km idi)

 

FREİBURG;

Bu seyahatimizde yeterince vakit ayıramadığımız için tek hayıflandığım yerleşim yeri Freiburg oldu.

Freiburg’a vardığımızda, bir etkinlik (panayır-şenlik) ile karşılaştık.

İmrendim ve hayıflandım neye mi? Anlatayım, şehir içerisinde temiz su kanalları yer alıyor (üstü açık) binlerce insan bu su kanallarının kenarına oturmuş, ya arkadaşlarıyla bir kadeh bir şey içip sohbet ediyordu ya da küçük çocuklar minik tahta yelkenlilerini bu kanalların içinde yüzdürüyor, yarıştırıyordu, sokakları biraz dolaştık, kahve içtik, güzel Alman buğday biralarının tadına baktık.

(Freiburg’da çektirdiğimiz tek kare!)

 

Şehrin ana meydanında büyük bir pazar kurulmuştu, insanlar yemek stantlarından aldıkları ürünleri tüketiyorlardı ve şehre neşe hakimdi.

İşte buna çok imrendim çok özendim. Niye bizde böyle şeyler yok ?

Maalesef Freiburg’un tadını çıkaracak kadar zamanımız yoktu, birkaç saat içerisinde ne yapılabilirse onu yaptık ve ardından da Basel havalimanına doğru yola çıktık.

Bu kadar neşeli bir Alman şehri ilk kez gördüm!

Siz bizim gibi yapmayın ve Freiburg’a daha fazla zaman ayırın çünkü bunu hak ediyor!

 

BU SEYAHATTEN NE ANLADIK;

Altı gün boyunca Strazburg’u Colmar’ı, Alsace’ın minik köylerini-kasabalarını, Almanya’nın Heidelberg ve Freiburg şehirlerini dolaştık.

Alsace’ın köyleri birbirine benziyor gibi gözükse de aslında her birinin ayrı bir tadı, dokusu, havası vardı, görülmeye değer yerlerdi.

Strazburg (metnin içinde de söylediğim gibi) gördüğüm en güzel Avrupa kentlerinden bir tanesiydi, Avrupa Birliği’nin Başkenti seçilmesi tesadüf değildi.

Heidelberg ve Freiburg ise bu seyahatin bonusuydu, buralara kadar geldik, hadi buraları da görelim diyerek araya sıkıştırdıklarımızdı, iyi ki öyle yapmışız, Almanya’da bir yerleri sevebileceğimi düşünmezdim. (Çünkü daha önce gördüklerim sakin temiz ama tatsız, ruhsuz, neşesiz şehirlerdi).

(Bu yazının son fotoğrafı seyretmeye doyamadığımız Heildelberg’den gelsin)

 

TATİL SONA ERİYOR;

Uğradığımız son şehir olan Freiburg’un ardından Basel Havalimanına geçtik ve bu seyahati sona erdirdik.

Sevdiğim en güzel Alsace kasabası-köyü Kaysersberg’di, bir tabloya benzeyen Heidelberg görülmeye değerdi ve aşk şehri yakıştırması hiç abartılı değildi, Freiburg ise neşeydi, sohbetti, eğlenceydi ve bizim adımıza kısıtlı zaman nedeniyle hayıflandığımız tadı damağımızda kalan bir lezzetti.

O zaman her zamanki dileğimizle bitirelim.

Allah sağlık versin, gezecek kadar da para versin, yeni yerlere gidelim yeni yerler görelim.

Gezi Tarihleri; 26.05.2025-01.06.2025

Loading